IŞIĞI BEYİNLERİNDE TAŞIYANLARIN TÜRKÜSÜ
Açıklama : Mustafa Karataş[1]
Şiiri yorumlayan : Aslıhan ÜLKER [2]
Nefes
ve ışık …
Anladım: Hayat
nefes ve ışıktan ibaret. Hattatların, yazarken harflerin kusursuz olması için
-ve belki de uzun ömürlü olmak için- nefeslerini tutmaya çalışmalarını anladım.
Goethe’nin, nezle nöbetiyle hasta yatağında yarı bilinçsiz titrerken 22 Mart
1892 günü titrek parmaklarıyla bir şeyler yazmaya çalıştığı sırada “Daha fazla ışık!” diye seslenerek
sinirlenmesini anladım. Anladım: Hayat nefes ve ışıktan ibaretmiş!
Şair T. Ayhan
ÇIKIN’ın kalbi 2000 yılında artık son demlerini yaşıyordu. Nakil için uygun
kalp aranıyordu. Varlık ile yokluk arasındaki bu çizgiyi bir tesadüf
belirleyecekti. Ve bir mucize oldu. Asıl
kalbin bittiği gün uygun bir kalp bulundu. Gencecik bir delikanlının, Cem
Canbay’ın delikanlı kalbi. Biliyor musunuz, kalp bulunduğunda doktorlar
arasında şöyle bir tartışma yaşanmış: “Acaba bu yeni kalbi Ayhan Çıkın’a
naklederek heba etmesek de daha genç birine mi versek!” Neyse ki şair
kendine gelip gözlerini açtığında artık yirmili yaşlarda bir kalbe
sahiptir.
Şair, kendisine
kalp nakli yaparak ve ona yeniden nefes alma fırsatı ve yine ışığı görebilme
imkânı tanıyan, kısaca onu yaşama döndüren doktoraları için de bir türkü söylemiştir.
Ne kadar garip
bir dünya değil mi? Bir tarafta doktorlara el kaldıran insanlar, diğer yanda
doktorları mitolojik kahramana dönüştüren bir insan. Şaire göre doktorlar,
“ışığı beyinlerinde taşıyanlar”dır. Demek istiyor ki ışığa el
kaldırırsanız karanlıkta kalırsınız!
IŞIĞI BEYİNLERİNDE TAŞIYANLARIN TÜRKÜSÜ
Prof. Dr. Mustafa AKIN
Prof. Dr. Mustafa ÖZBARAN
ve
ekip doktorları için
Karanlığın ucundaki mumu
Işıktan elleriyle büyütenler
Kalbimin atlasını mehdi elleriyle dokuyanlar
Yüreğimin ücra köşelerindeki kabelere
Elleriyle nice sanemler kuranlar
Kara dikenler üstünde
Kırmızı karanfiller açtıranlar
Doktorlar, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?
Ölüm nehrinin kenarına ulaşıldığında
Avuçlarındaki ışıkları kalplere serpenler
Gökyüzündeki kara bulutları
-maviye çevirenler-
Şimşeği avuçlayıp yüreğime koyanlar
İsam,tahirim, oğuzum, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?
Bir promete gibi ışığı beyinlerinde taşıyanlar
Kara toprağa düşmüş tohumu çatlatanlar
Beyinlerindeki bilgiyi karanlık sulara ekenler
Bir gece vakti kalbimin ışığını yakanlar
Sanemim,ayşinim,muradım, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl söylesem destanınızı sizin ?
Doktorlarımla yürüdüm
-dar, sığ patikalarında yaşamın-
korkmuştum,yorulmuştum yılları sürükleyen sulardan
ve hasrettim
gülmeye
ağlamaya
ve yaşamaya
Şimşekler çaktıran, yanardağlar uçuran
Kalbimin köşesindeki babamın "korkma" sözü
İsası, ,tahiri,sanemi,cemili
Ve yeryüzü mehdileri
Bir ipekböceği gibi
Dokumaktalar kalbimin çiçeğini
Coşkun bir sevdayla aşarken yeryüzünü
Doktorum, doktorlarım, mehdilerim benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl yazsam şarkılarınızı sizin ?
Yaşadım hayatı güz bahçelerinde
Ölüm nehrinin kenarına güller diktim şarkılardan
Gökyüzünün mavilikleriyle mayaladım karanlıkları
Bir türkü söyler gibi dans ettim ölüm sularında
"Ne olursa olsun" dedi mustafalarım "bu yaşam sürecek"
"saçlarında ozanın gün ışığı eksilmeyecek"
Beyinlerindeki bilim ışığını yüreğime sundular
Ölüm nehrine iki gün kala
Karadikenler üstüne akgüller kondurdular
Doktorum, doktorlarım,onurlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl söylesem türkülerinizi sizin?
T. Ayhan ÇIKIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder