Prof. Dr. Mustafa Özbaran, kök hücre tedavisi ile kalp kaslarının onarılmasında çığır açtı. Pek çok hastayı, kalp yetmezliği sınırına ulaşmadan kurtarmayı başardı
Yaşamınızı inandığınız şey için harcıyorsunuz. Üstelik öyle körü körüne de değil, hergün, "Bugün nasıl daha mükemmel olabilirim, daha iyi ve yeni ne yapabilirim" diye sorarak. Bu zahmetli ve özverili çabanın karşılığını da alıyorsunuz ama ne çare kilometrelerce uzaktakiler değerinizi farkederken, neleri nasıl yaptığınızı izleyip sizi takdir ederken, yaşadığınız ülkede pek az kişinin farkında oluyorsunuz. Oysa çabanız önce ülkeniz sonra tüm insanlık için. Bu durum gerçek bilim adamının tevazuundan kaynaklanıyor diyebilirsiniz, işiyle o kadar meşgul ki, ortalara dökülüp 'onu yaptım, bunu da yaptım' demiyor, buna zaman harcamıyor. Ama sanırım kusurun büyüğü bizlerde, denizde yaşayıp, denizin farkında olmayan balıklar gibi çevremizde olup bitene neredeyse kapalı yaşıyoruz.
Bunları, Ege'de ilk kalp naklini yapan, kök hücre tedavisi ile kalp kaslarının onarılmasında çığır açan, pek çok hastayı, kalp yetmezliğine ulaşmadan kurtaran Prof. Dr. Özbaran'la yaptığımız Pazartesi Sohbeti'nin ardından düşündüm.
Prof. Dr. Mustafa Özbaran kimdir?
43 yaşındayım. 1986'dan beri kalp cerrahisi ile ilgileniyorum. Rutin olarak kalp cerrahisinde yapılanlar dışında her halde 10 bin civarında ameliyat gerçekleştirmişimdir. Ege Bölgesi'nde 1998'de ilk kalp naklini yaptım. Ege Üniversitesi, başlattığım programla şu anda Türkiye'de en fazla kalp nakli yapılan kurum haline geldi. Kalp nakli konusunda bakanlıkta Bilim Kurulu üyesiyim. O kurulun başkanlığını yürütüyorum.
Kalp hastalıkları ülkemizde çok yaygın değil mi?
Her yıl yaklaşık 120 bin ile 140 bin arasında insan kalp yetmezliğinden ölüyor. Kalp damarlarındaki rahatsızlıktan dolayı kalp yetmezliğine girmiş hastaların tedavi yöntemleri çok fazla değil. Biz hastaların bu aşamaya gelmemesi için her gün kroner by pass operasyonu yapıyoruz. Kalp yetmezliğinin dünyadaki en geçerli tedavi yöntemi ise kalp nakli.
Nakledecek kalp bulmak zor mu?
Büyük problem. Yani organ bağışının az. Komik bir rakam. Tüm Türkiye'de 70 tane nakil yapılsa, 120 bin hasta öldüğüne göre, yok sayılabilir bir rakam.
Peki ne yapılabilir başka?
Tabii ki üniversitede bulunmamızın bir nedeni de bir takım yeni fikirleri ortaya çıkarabilmek. Benim 1994'ten beri rutin işimizin dışında uğraş alanlarımdan biri. Acaba yapay bir kalp olabilir mi? Fakat bir damla kanın henüz sırrını bilmiyoruz. İçinde ne olduğunu bilmediğimiz bir sıvıyı yapay bir cihazın içinden geçirmek, nelerden etkileniyor bilmek zor. Gerçi bu dünyada teknolojik ilerlemelerle bir noktaya geldi. Ama tüm dünyada yapay kalp takılan hasta bin civarında. Sadece Türkiye'de 120 bin hasta ölüyorsa, tüm dünyayı düşündüğünüzde, o da çözümsüz bir durum. O zaman başka bir şey olmalı. Doğayı bilmiyoruz. Doğada inanılmaz alternatifler var. Bizim gözümüz belli bir yeri algılıyor. Oysa, baykuş ve yarasalar radar sistemi ile ortamı tarayabiliyorlar. Doğada biz de olmayan sistemler var. 1998'de genetikle, kök hücreyle ilgili bir takım keşifler oldu. Kopya koyun Molly'ler çıktı. Dünyanın gen haritaları çıkartılmaya çalışıldı. Çözemediğin yerde doğayı tanıyarak, gerekirse doğayı taklit ederek bir sonuca gitmeye uğraşılıyor, ki şöyle bir örnek verebilirim. Tıbbiyeyi bitirdiğimde, sinirlerimizin arasında küçük bir aralık olduğunu, o aralıkta uyarıları ileten 7 madde olduğunu öğrenmiştik. Şimdi bu sayı 500'leri buldu, ileride kaç olabileceğini bilemiyoruz.
Hücre bilimi geliştikce aslında da bizim vücudumuzda da bu hücrelerin var olduğunu, ne işe yaradıklarını daha iyi öğrenmeye başladık. Eliniz kesildiği zaman siz demiyorsunuz ki; aman eskisi gibi hiç iz bırakmadan iyileş. İşte üst tarafa cildi koy, alt tarafa yağ dokusunu koy, adaleyi tamir et, damarları onar. Bizdeki kök hücreler gidip orayı orjinaline uygun onarıyor, iyileşirken ikinci bir parmak olmuyor. Eskisi gibi düzeltiyor ve duruyor. Kök hücreler genelde vücudumuzdaki temel her türlü hücreye dönebilen hücreler. Bunlar keşfedilmeye başlandığında ABD'ye gitmiştim. Tartışılıyordu, bunlar çözüm olabilir mi gibi. Bizim de aklımıza kendi branşımız geldi. Harap olmuş bir kalp kasında neler yapabilir? Vücuttaki hiç bir kas, kalp kası gibi değil, orjinalini ekleyemiyoruz. Acaba biz hastanın kendi kök hücrelerini izole edip, daha sonra ameliyatla harap olmuş yerlere bu hücreleri versek, hem de by pass yapsak, tarlaya hem tohum hem su versek, faydası olur mu?
Kök hücre tedavisi böyle başladı.
Buraya döndükten sonra kendi yapabileceğim yöntemleri geliştirdim, ama kök hücrenin elde edilmesi farklı bir alanın işi. Üniversitemizde bunları yapabilecek çok değerli insanlar var. Benim için en değerli olanlarından biri hematolog Doç. Dr. Bedii Serdar Omay. Onunla uzun süre tartıştık. Hangi hücreleri alabiliriz, hangi hücreleri hiç kayıpsız verebiliriz. Derken bir neticeye geldik.
İlk uygulama ne zaman yapıldı?
2002'de. Sanıyorum dünyada 2. bir uygulama yaptık, etik kuruldan çıktı projemiz. Etkilerine gelince, ABD de yapılmamış bir şey burada neden yapılıyor gibi tepkiler de alabiliyorsunuz, olumlu tepkiler de alabiliyorsunuz. Ama biz bu hücreleri tanıyoruz. Dediğim gibi parmağınız kesildiğinde iyileşirken ikinci bir parmak olmuyor. Bunlarda öyle bir şifrelenme var ki gidip oraya orada o doku, nedir kalp dokusunda çoğalıp, hasarı kapattıktan sonra üremelerini durduruyorlar. Onların bu özelliklerini kullanabiliriz. Bu amaçla başladık. Türkiye'de ilk defa uygulamalar yaptık. Bizden sonra bir iki yer daha böyle çabalar gösterdi.
Kaç hastada yaptınız çalışmaları?
Dokuz. Bu bir araştırma olduğu için biz kalp yetmezliğinin en son evresiyle ılımlı evresi arasındaki çeşitli hastalara, en ağır hastalardan daha iyilere kadar büyük bir portföyde uygulamalar yaptık. Şunu gördük. Artık iyice ilerlemiş bir vakada, yani tamamen kurumuş bir tarlada çok fazla faydası yok, ama yeni enfarktüs geçirmiş, hala kurtarılacak alanları olan kalp hastalarında gerçekten başarı elde ettik. Bunu bilimsel platforma taşımak istedik. Yaptıklarımızı, bulgularımızı dökümante ettik. Gönderdik, önümüzdeki sayısında, internette de bulabilirsiniz, dünyanın en büyük iki dergisinden biri olan bir dergide kabul gördü. Bu bizi çok sevindirdi.
Bunun dışında da farklı uygulamalarınız olduğunu biliyoruz.
Bunun dışında, bazı kalp kapak hastalıklarında özellikle aort kapağının rahatsızlığında insandan alınmış kapakların performansı, suni kapaklara nazaran çok daha iyi. Bu konuda Türkiye'deki tek bankanın sahibiyiz Ege Üniversitesi olarak. Çeşitli nedenlerle vefat etmiş insanların yakınlarından izin alarak, kalp kapaklarını alıyoruz, saklayıp uygun olan hastalara naklediyoruz. Özellikle doğumsal kalp rahatsızlığı olan hastalarda kullanıyoruz. Çelik kapak takılmasına engel durumu olan ya da istemeyen hastalara takıyoruz. Bu kapakları taktığımızda hastanın kan sulandırıcılar gibi hiç bir şey kullanmasına gerek kalmıyor. Orjinaliyle değişiyor, yaşam performansları çok daha yüksek olarak devam ediyor. Bunlar yaptığımız Türkiye'de hemen hemen yapılmayan spesifik işlerden bir kaçı. Onun dışında kroner by pass operasyorlarını hemen hemen her gün yapıyoruz.
Hasta kendi geliyor
Kök hücre tedavisi için hastalar başvuruyor mu?
Kalp nakli başladığında hekimler bile hasta refere etmiyordu. Yaa yaşar mı diye. Yaşamaya başlayınca şimdi durum değişti. Tabii hastalarımızı biz de belirliyoruz ama genelde duyuldukca hastalar kendileri geliyor ve bana uygun mu diye soruyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim bu işi yaptığmız, Türkiye'de basından bir arkadaşın kök hücre ile Türkiye'de yapan var mı diyor, İstanbul Tabib Odası'na gidiyor. İstanbul Tabib Odası beni söylüyor, İstanbul Tabib Odası İzmir'i arıyor, sonuçta beni buldular, ondan sonra hem meslektaşlar hem hastalar sorar oldu. Kendi hastasını kaybetmek istemeyenler de var, saçma sapan yok öyle şey, diyenler de oluyor, hasta öyle de bloke ediliyor. Ancak benim söylememden ziyade bilimsel dergide yayınlanması önemli.
AZ MALİYETLE
Daha kaliteli sağlıklı yaşam
Hücre tedavisi pahalı bir tedavi mi?
Uyguladığımız yöntem dünyada bir kaç yerde uygulanıyor. Bilimsel sonuçlarını bir kaç yıl sonra göreceğiz. En uzun süreli takip bizde, ikinci senesini biterecek hastalarımız. Onu da neşredeceğiz. Benim temel prensibim, herkesin uygulayabileceği, maliyeti düşük sınırlarda bir tedavi yöntemi geliştirebilmek. Kök hücre ile ilgili yakınlığımız bundan gelişti. Her ameliyatta, açtığımızda kemik iliği çıkıyor, oradan kemik iliğinden alabilir miyiz? Daha sonra yöntemi çok geliştirdik.
Bir kök hücreyi aldığınızda hiç bozulmamış hücre ile uğraşan insanlar, ondan bir insan vücudu yaratabilir, bu dünyada yasak. İnsanlık ırkını zora sokacak, rant piyasalarını harekete geçirecek bir olay. İkinci aşamada hücrenin bölünme aşamasına müdahale ederseniz, basitce anlatmaya çalışıyorum, bir hücreden tek başına bir organ yapabilirsiniz. Bu da yasak. 3. aşamada bizim onarıcı tıp dediğimiz, hücreyi daha bölünmüş şekilde alıp, kaslara, zarar görmüş dokulara ver onarsın. Bu kendimizde yok mu var. Fakat büyük bir yangın çıkmış siz bütün apartmanı onarsın diye iki usta göndermişsiniz 30 sene de yapamaz, halbuki oraya bin kişi gönderseniz 30 saatte yapabilir. Temel felsefe aşağı yukarı buna benziyor. Bunun maliyeti o zaman, hücreyi ortaya çıkarmak için verdiğimiz ilaçların maliyeti, hücreleri ayıklayan işlemin maliyeti ilave olarak gelen maliyet. Geri kalan açık kalp ameliyatlarında yaptığımız maliyet. Bu maliyet bugün için aşağı yukarı 10 milyar lira civarında. ABD'de kalp nakli 500 bin dolar, yapay kalp 150 bin dolar civarında. Türkiyede 100 - 80 milyara mal oluyor, kalp nakli. Yapay cihaz bir kaç tane takıldı, takan arkadaşlar hastalarını kaybetti.
Bu hastalarınızın durumları nasıl?
9 hastadan 7 tanesi dolanıyor. Çapa yapan bile var. Kaybettiklerimden biri İstanbullu bir hastaydı, bir enfeksiyona yakalandı. Hasta yakınları kalbi incelememizi kabul ettiler. İncelemede, bu hücreleri koyduğumuz yerlerde yeni damar oluşumlarını tespit ettik. Dergide yayınlanan yazıda o fotoğraflar da var. Yeni kalp hücresi olup olmadığını bilemiyoruz çünkü işaretli hücre vermek dünyada yasak.
Neden yasak?
Bunun bir sürü illegal kullanım alanı var. Biz insanlık adına kullanılacağını düşünüyoruz ama suistimali olabilecek konular. Kötüye kullanma potansiyeli yüksek şeyler bunlar. Çünkü Türkiye'de maalesef etik yok. Bizim daha önce yaptığımız şeyi rant için, İstanbuldaki bir hastane "Türkiye'de ilk kez" diyebiliyor. Medya buna yardımcı oluyor. Bunlar rant için kullanılacak şeyler. Çünkü sağlık başka şeye benzemez.
KALP YETMEZLİĞİ
Türklerin kaderi mi?
120 bin kişi ölüyor dediniz? Bu ırkın özelliği mi, yanlış beslenme mi, yoksa normal bir sayı mıdır?
Aşağı yukarı dünyada da bu sayılara yakın. Ama bundan 6 - 7 yıl önce Türk Kardiyoloji Vakfı'nın yaptığı bir araştırma vardı. Bizim ırkımızda maalesef damar sertliğine engel olan iyi huylu kolestterol düşük. Düzenli ekzersiz ve zeytinyağ kullanımının iyi huylu kolestrolü düzelttiği biliniyor. Ayvalık yöresinde bu normal popülasyonumuza göre biraz daha yüksek. Fast food kullananlar İstanbul gibi büyük metropollerde, daha düşük. Bu araştırmayı ABD ve Almanya'da yaşayan Türkler'e de yapmışlar. Şansızlık olarak Türk halkının böyle bir özelliği var. Biz toplum olarak da bedensel düzenli egzersiz yapma alışkanlığına sahip değiliz. Kalp damar rahatsızlıklarının bir takım risk faktörleri var. Esas bunlardan hastayı uzak tutmak gerek. Genetik özellikler elbette ki çok belirleyici. Bizim yapacağımız, önleyebileceğimiz şeyleri ortadan kaldırabilme yolunda olmalı.
Kalp yetmezliğinin bir çok nedeni var. bir nedeni var ki nedenini bilemiyoruz. Hücrelerin kendi kendini öldürmesi, ya da fonksiyonunu yitirmesi sonucu gelişen kalp yetmezlikleri var. Nedenini bilemediğimiz yetersizliklerde kök hücreyle dünyada da bir çalışma yok. Biz de yapmadık. Orada hücre kendi kendisine harap oluyor. Yenisini de koysak harap olacak diye o konuya hiç girmedik. Kalp yetmezliğinin belli bir bölümüne biz müdahale etmeye çalışıyoruz. Nedir? Kan gitmemesi sonucu hasar görmüş, kalp krizi geçirmiş, kalp damarında rahatsızlık olanlara müdahale ediyoruz. Yapmak istediğimiz o son noktaya gelmeden hastaları başka bir noktada bloke etmek. Yoksa kalp yetmezliğine neticesinde kalp nakli olma tanısı almışhastaya kök hücrenin faydası yok. çünkü, kalp pompasının yetersizliğinden dolayı artık vücut etkilenmeye başlıyor. Sizin vereceğiniz tohumların yeşermesi için bir sürece ihtiyacınız var. O hastaların ise o kadar vakti yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder