27 Mart 2012 Salı

ÇIKMAZ SOKAK

 belki gökyüzü kararır bir gün
 gözlerimdeki bu mutlu ışık söner
 hep sevdanın saatinde gelirim sana
 yoksun yine bu evren çıkmazında
 ölüm döşeğime yazar her gece kimliğini
 kararır içimdeki bütün maviler
 acı türkülerdir delip geçen yüreğimi
 seninle başladığım bu yolculukta
 yaşam yeniden yazılır bir kır çiçeğinde
 tanrıda kalmış aşkımın bir parçası
 ölüm her gece nöbettedir kapımda
 güz yağmurlarının doğaya su verdiği günde
 yüreğim parça parça cerrahın avuçlarında

                                                         T.Ayhan ÇIKIN

“ BU KALP SİZLERİ UNUTUR MU ?” *

                                                               Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN


              1980’li yılların ortalarında kalbimde önemli rahatsızlıklar belirmeye başladı. Tıp Fakültesi’nin  güzel insanları  seferber oldular. On yıldan fazla süren bir hastalık sürecinde  pek çok tıplı meslektaşım yardımlarını eksik etmediler. Hepsine şükran borçluyum. Ama aralarından bir kaçı benim derdimi kendi dertleri saydılar;  beni yıllarca sırtlarında taşıdılar. Hastalığımın ilerlemesi, üniversitedeki verimliliğimi  olumsuz etkiledi. Bir saatlik bir dersi bile vermekte oldukça zorlanıyordum. Bu arada bir ev almış, iki kızımı bir yıl içinde evermiş ve oldukça mali sıkıntı içine girmiştim. Emekliliğimi istedim. Tam emekli olmuştum ki, kalp nakli olasılığı doğdu. Emekli olduğum için Üniversite hastanesinde iyi bakılamamam korkusuna kapıldım. Tekrar dönmek için o zaman ki rektörümüz Sayın Prof. Dr.Rafet Saygılı’ya  durumumu anlattım. Sayın Saygılı:
-          “ Şu anda sizin Fakülte’de  oldukça kadro sıkıntısı var. Sana bir kadro versem her kafadan bir ses yükselecek Sen müsterih ol. Hastanemizde en iyi şekilde bakılacaksın.” dedi.
            2000 yılının  neredeyse tümünü  Tıp Fakültesi Hastanesinde geçirdim. Başta  sayın rektörümüz sayın  Saygılı,doktorlarım sevgili Prof. Dr. Mustafa Akın, sevgili Prof.Dr. Mustafa Özbaran, değerli arkadaşım Prof. Dr. İsa Durmaz olmak üzere, tüm Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı  elemanları, benim en iyi koşullarda tedavi olmamı sağlamak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadılar. Kendilerine müteşekkirim. Kardiyoloji ABD personeli ve sevgili Prof.Dr. Akın (ve ekibi)  kalp bulunana kadar  benim hayatta kalmamı sağladılar. “Her şeyin bitti!..” denildiği anda mucize kabilinden bulunan  kalbi başarılı bir şekilde  bana aktaran Prof.Dr. Özbaran (ve ekibi) gerçek bir tıp başarısı gösterdiler ve beni yaşama döndürdüler. (Dört yıldır yeni kalbimle kardeş kardeşe yaşıyorum). Başta onuncu rektörümüz sayın Prof .Dr.Rafet Saygılı ve yeni rektörüm sayın Prof.Dr. Ülkü Bayındır, hem gönderdikleri nezih çiçeklerle, hem de yaptıkları nazik ziyaretlerle her zaman moral kaynağım oldular. Hele her sabah güler yüzüyle odamın önünden geçerken  “günaydın” demeyi  unutmayan değerli dostum İsa Durmaz’ı  ve Prof.Dr. Münevver Hanımı nasıl unuturum : onlar için diyebileceğim tek şey : “ bu kalp sizleri  unutur mu?”
                  Kalp naklinden sonra bir sene içinde neredeyse normal bir yaşama döndüm. Üniversitemle, onun bünyesinde bulunan Tıp Fakültesi’yle, Tıp Fakültesi’nin Mustafalar gibi yetişmiş  değerli doktorları ve personeli ile gurur duydum. Oturdum onlar için “Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü” adlı bir şiir yazdım. Prof.Dr. Mustafa Akın ; Prof.Dr. Mustafa Özbaran ve ekip doktorlarına ithaf edilen bu şiir aslında tüm doktorlarımıza ithaftır. Şiir,  halk arasında “Mustafalarım” olarak  benimsendiği için burada bu adla yayınlıyorum:



                                    MUSTAFALARIM

                                                                                          Prof. Dr. Mustafa AKIN
                                                                                Prof. Dr. Mustafa ÖZBARAN
                                                                                                    ve
                                                                                         ekip  doktorları  için
                                        

Karanlığın ucundaki mumu

Işıktan elleriyle büyütenler
Kalbimin atlasını mehdi elleriyle dokuyanlar
Yüreğimin ücra köşelerindeki kabelere
Elleriyle nice sanemler kuranlar
Kara dikenler üstünde
Kırmızı karanfiller açtıranlar
Doktorlar, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?

Ölüm nehrinin kenarına ulaşıldığında
Avuçlarındaki ışıkları kalplere serpenler
Gökyüzündeki kara bulutları
                        -maviye çevirenler-
Şimşeği avuçlayıp yüreğime koyanlar
İsam, tahirim, oğuzum, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?

Bir promete gibi ışığı beyinlerinde taşıyanlar
Kara toprağa düşmüş tohumu çatlatanlar
Beyinlerindeki bilgiyi karanlık sulara ekenler
Bir gece vakti kalbimin ışığını yakanlar
Sanemim , ayşinim, muradım, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl söylesem destanınızı sizin ?


Doktorlarımla yürüdüm
-dar, sığ patikalarında yaşamın-
korkmuştum, yorulmuştum yılları sürükleyen sulardan
ve hasrettim
               gülmeye
                      ağlamaya
                            ve yaşamaya
Şimşekler çaktıran, yanardağlar uçuran



Kalbimin köşesindeki babamın “korkma” sözü
İsası ,tahiri, sanemi, cemili
Ve yeryüzü mehdileri
Bir ipekböceği gibi
Dokumaktalar kalbimin çiçeğini
Coşkun bir sevdayla aşarken yeryüzünü
Doktorum, doktorlarım, mehdilerim benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl yazsam şarkılarınızı sizin ?

Yaşadım hayatı güz bahçelerinde
Ölüm nehrinin kenarına güller diktim şarkılardan
Gökyüzünün mavilikleriyle mayaladım karanlıkları
Bir türkü söyler gibi dans ettim ölüm sularında
“Ne olursa olsun” dedi mustafalarım “bu yaşam sürecek”
“saçlarında ozanın gün ışığı eksilmeyecek”
Beyinlerindeki bilim ışığını yüreğime sundular
Ölüm nehrine iki gün kala
Karadikenler üstüne akgüller kondurdular
Doktorum, doktorlarım, onurlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?

                                           t.ayhan çıkın



                  Evet, bu kalp sizleri unutabilir mi ?

_________________________________________
(*) Hakkı BİLGEHAN,İsmet ERTAŞ ve Birol AKŞİT, Kuruluşundan  Günümüze Ege Üniversitesi :1955-2005 . Ege Üniversitesi Rektörlüğü Yayını, Bornova/İzmir, 2005, İkinci Cilt, s.1254-55

Yüreğimiz emin ellerde

Prof. Dr. Mustafa Özbaran, kök hücre tedavisi ile kalp kaslarının onarılmasında çığır açtı. Pek çok hastayı, kalp yetmezliği sınırına ulaşmadan kurtarmayı başardı

   
    Pazartesi Sohbeti/Sirel Ekşi

   
    Yaşamınızı inandığınız şey için harcıyorsunuz. Üstelik öyle körü körüne de değil, hergün, "Bugün nasıl daha mükemmel olabilirim, daha iyi ve yeni ne yapabilirim" diye sorarak. Bu zahmetli ve özverili çabanın karşılığını da alıyorsunuz ama ne çare kilometrelerce uzaktakiler değerinizi farkederken, neleri nasıl yaptığınızı izleyip sizi takdir ederken, yaşadığınız ülkede pek az kişinin farkında oluyorsunuz. Oysa çabanız önce ülkeniz sonra tüm insanlık için. Bu durum gerçek bilim adamının tevazuundan kaynaklanıyor diyebilirsiniz, işiyle o kadar meşgul ki, ortalara dökülüp 'onu yaptım, bunu da yaptım' demiyor, buna zaman harcamıyor. Ama sanırım kusurun büyüğü bizlerde, denizde yaşayıp, denizin farkında olmayan balıklar gibi çevremizde olup bitene neredeyse kapalı yaşıyoruz.
    Bunları, Ege'de ilk kalp naklini yapan, kök hücre tedavisi ile kalp kaslarının onarılmasında çığır açan, pek çok hastayı, kalp yetmezliğine ulaşmadan kurtaran Prof. Dr. Özbaran'la yaptığımız Pazartesi Sohbeti'nin ardından düşündüm.
   
    Prof. Dr. Mustafa Özbaran kimdir?
    43 yaşındayım. 1986'dan beri kalp cerrahisi ile ilgileniyorum. Rutin olarak kalp cerrahisinde yapılanlar dışında her halde 10 bin civarında ameliyat gerçekleştirmişimdir. Ege Bölgesi'nde 1998'de ilk kalp naklini yaptım. Ege Üniversitesi, başlattığım programla şu anda Türkiye'de en fazla kalp nakli yapılan kurum haline geldi. Kalp nakli konusunda bakanlıkta Bilim Kurulu üyesiyim. O kurulun başkanlığını yürütüyorum.
   
    Kalp hastalıkları ülkemizde çok yaygın değil mi?
    Her yıl yaklaşık 120 bin ile 140 bin arasında insan kalp yetmezliğinden ölüyor. Kalp damarlarındaki rahatsızlıktan dolayı kalp yetmezliğine girmiş hastaların tedavi yöntemleri çok fazla değil. Biz hastaların bu aşamaya gelmemesi için her gün kroner by pass operasyonu yapıyoruz. Kalp yetmezliğinin dünyadaki en geçerli tedavi yöntemi ise kalp nakli.
   
    Nakledecek kalp bulmak zor mu?
    Büyük problem. Yani organ bağışının az. Komik bir rakam. Tüm Türkiye'de 70 tane nakil yapılsa, 120 bin hasta öldüğüne göre, yok sayılabilir bir rakam.
   
    Peki ne yapılabilir başka?
    Tabii ki üniversitede bulunmamızın bir nedeni de bir takım yeni fikirleri ortaya çıkarabilmek. Benim 1994'ten beri rutin işimizin dışında uğraş alanlarımdan biri. Acaba yapay bir kalp olabilir mi? Fakat bir damla kanın henüz sırrını bilmiyoruz. İçinde ne olduğunu bilmediğimiz bir sıvıyı yapay bir cihazın içinden geçirmek, nelerden etkileniyor bilmek zor. Gerçi bu dünyada teknolojik ilerlemelerle bir noktaya geldi. Ama tüm dünyada yapay kalp takılan hasta bin civarında. Sadece Türkiye'de 120 bin hasta ölüyorsa, tüm dünyayı düşündüğünüzde, o da çözümsüz bir durum. O zaman başka bir şey olmalı. Doğayı bilmiyoruz. Doğada inanılmaz alternatifler var. Bizim gözümüz belli bir yeri algılıyor. Oysa, baykuş ve yarasalar radar sistemi ile ortamı tarayabiliyorlar. Doğada biz de olmayan sistemler var. 1998'de genetikle, kök hücreyle ilgili bir takım keşifler oldu. Kopya koyun Molly'ler çıktı. Dünyanın gen haritaları çıkartılmaya çalışıldı. Çözemediğin yerde doğayı tanıyarak, gerekirse doğayı taklit ederek bir sonuca gitmeye uğraşılıyor, ki şöyle bir örnek verebilirim. Tıbbiyeyi bitirdiğimde, sinirlerimizin arasında küçük bir aralık olduğunu, o aralıkta uyarıları ileten 7 madde olduğunu öğrenmiştik. Şimdi bu sayı 500'leri buldu, ileride kaç olabileceğini bilemiyoruz.
    Hücre bilimi geliştikce aslında da bizim vücudumuzda da bu hücrelerin var olduğunu, ne işe yaradıklarını daha iyi öğrenmeye başladık. Eliniz kesildiği zaman siz demiyorsunuz ki; aman eskisi gibi hiç iz bırakmadan iyileş. İşte üst tarafa cildi koy, alt tarafa yağ dokusunu koy, adaleyi tamir et, damarları onar. Bizdeki kök hücreler gidip orayı orjinaline uygun onarıyor, iyileşirken ikinci bir parmak olmuyor. Eskisi gibi düzeltiyor ve duruyor. Kök hücreler genelde vücudumuzdaki temel her türlü hücreye dönebilen hücreler. Bunlar keşfedilmeye başlandığında ABD'ye gitmiştim. Tartışılıyordu, bunlar çözüm olabilir mi gibi. Bizim de aklımıza kendi branşımız geldi. Harap olmuş bir kalp kasında neler yapabilir? Vücuttaki hiç bir kas, kalp kası gibi değil, orjinalini ekleyemiyoruz. Acaba biz hastanın kendi kök hücrelerini izole edip, daha sonra ameliyatla harap olmuş yerlere bu hücreleri versek, hem de by pass yapsak, tarlaya hem tohum hem su versek, faydası olur mu?
   
    Kök hücre tedavisi böyle başladı.
    Buraya döndükten sonra kendi yapabileceğim yöntemleri geliştirdim, ama kök hücrenin elde edilmesi farklı bir alanın işi. Üniversitemizde bunları yapabilecek çok değerli insanlar var. Benim için en değerli olanlarından biri hematolog Doç. Dr. Bedii Serdar Omay. Onunla uzun süre tartıştık. Hangi hücreleri alabiliriz, hangi hücreleri hiç kayıpsız verebiliriz. Derken bir neticeye geldik.
   
    İlk uygulama ne zaman yapıldı?
    2002'de. Sanıyorum dünyada 2. bir uygulama yaptık, etik kuruldan çıktı projemiz. Etkilerine gelince, ABD de yapılmamış bir şey burada neden yapılıyor gibi tepkiler de alabiliyorsunuz, olumlu tepkiler de alabiliyorsunuz. Ama biz bu hücreleri tanıyoruz. Dediğim gibi parmağınız kesildiğinde iyileşirken ikinci bir parmak olmuyor. Bunlarda öyle bir şifrelenme var ki gidip oraya orada o doku, nedir kalp dokusunda çoğalıp, hasarı kapattıktan sonra üremelerini durduruyorlar. Onların bu özelliklerini kullanabiliriz. Bu amaçla başladık. Türkiye'de ilk defa uygulamalar yaptık. Bizden sonra bir iki yer daha böyle çabalar gösterdi.
   
    Kaç hastada yaptınız çalışmaları?
    Dokuz. Bu bir araştırma olduğu için biz kalp yetmezliğinin en son evresiyle ılımlı evresi arasındaki çeşitli hastalara, en ağır hastalardan daha iyilere kadar büyük bir portföyde uygulamalar yaptık. Şunu gördük. Artık iyice ilerlemiş bir vakada, yani tamamen kurumuş bir tarlada çok fazla faydası yok, ama yeni enfarktüs geçirmiş, hala kurtarılacak alanları olan kalp hastalarında gerçekten başarı elde ettik. Bunu bilimsel platforma taşımak istedik. Yaptıklarımızı, bulgularımızı dökümante ettik. Gönderdik, önümüzdeki sayısında, internette de bulabilirsiniz, dünyanın en büyük iki dergisinden biri olan bir dergide kabul gördü. Bu bizi çok sevindirdi.
   
    Bunun dışında da farklı uygulamalarınız olduğunu biliyoruz.
    Bunun dışında, bazı kalp kapak hastalıklarında özellikle aort kapağının rahatsızlığında insandan alınmış kapakların performansı, suni kapaklara nazaran çok daha iyi. Bu konuda Türkiye'deki tek bankanın sahibiyiz Ege Üniversitesi olarak. Çeşitli nedenlerle vefat etmiş insanların yakınlarından izin alarak, kalp kapaklarını alıyoruz, saklayıp uygun olan hastalara naklediyoruz. Özellikle doğumsal kalp rahatsızlığı olan hastalarda kullanıyoruz. Çelik kapak takılmasına engel durumu olan ya da istemeyen hastalara takıyoruz. Bu kapakları taktığımızda hastanın kan sulandırıcılar gibi hiç bir şey kullanmasına gerek kalmıyor. Orjinaliyle değişiyor, yaşam performansları çok daha yüksek olarak devam ediyor. Bunlar yaptığımız Türkiye'de hemen hemen yapılmayan spesifik işlerden bir kaçı. Onun dışında kroner by pass operasyorlarını hemen hemen her gün yapıyoruz.
   
    Hasta kendi geliyor
    Kök hücre tedavisi için hastalar başvuruyor mu?
    Kalp nakli başladığında hekimler bile hasta refere etmiyordu. Yaa yaşar mı diye. Yaşamaya başlayınca şimdi durum değişti. Tabii hastalarımızı biz de belirliyoruz ama genelde duyuldukca hastalar kendileri geliyor ve bana uygun mu diye soruyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim bu işi yaptığmız, Türkiye'de basından bir arkadaşın kök hücre ile Türkiye'de yapan var mı diyor, İstanbul Tabib Odası'na gidiyor. İstanbul Tabib Odası beni söylüyor, İstanbul Tabib Odası İzmir'i arıyor, sonuçta beni buldular, ondan sonra hem meslektaşlar hem hastalar sorar oldu. Kendi hastasını kaybetmek istemeyenler de var, saçma sapan yok öyle şey, diyenler de oluyor, hasta öyle de bloke ediliyor. Ancak benim söylememden ziyade bilimsel dergide yayınlanması önemli.
   
   
AZ MALİYETLE
   
Daha kaliteli sağlıklı yaşam

    Hücre tedavisi pahalı bir tedavi mi?
    Uyguladığımız yöntem dünyada bir kaç yerde uygulanıyor. Bilimsel sonuçlarını bir kaç yıl sonra göreceğiz. En uzun süreli takip bizde, ikinci senesini biterecek hastalarımız. Onu da neşredeceğiz. Benim temel prensibim, herkesin uygulayabileceği, maliyeti düşük sınırlarda bir tedavi yöntemi geliştirebilmek. Kök hücre ile ilgili yakınlığımız bundan gelişti. Her ameliyatta, açtığımızda kemik iliği çıkıyor, oradan kemik iliğinden alabilir miyiz? Daha sonra yöntemi çok geliştirdik.
    Bir kök hücreyi aldığınızda hiç bozulmamış hücre ile uğraşan insanlar, ondan bir insan vücudu yaratabilir, bu dünyada yasak. İnsanlık ırkını zora sokacak, rant piyasalarını harekete geçirecek bir olay. İkinci aşamada hücrenin bölünme aşamasına müdahale ederseniz, basitce anlatmaya çalışıyorum, bir hücreden tek başına bir organ yapabilirsiniz. Bu da yasak. 3. aşamada bizim onarıcı tıp dediğimiz, hücreyi daha bölünmüş şekilde alıp, kaslara, zarar görmüş dokulara ver onarsın. Bu kendimizde yok mu var. Fakat büyük bir yangın çıkmış siz bütün apartmanı onarsın diye iki usta göndermişsiniz 30 sene de yapamaz, halbuki oraya bin kişi gönderseniz 30 saatte yapabilir. Temel felsefe aşağı yukarı buna benziyor. Bunun maliyeti o zaman, hücreyi ortaya çıkarmak için verdiğimiz ilaçların maliyeti, hücreleri ayıklayan işlemin maliyeti ilave olarak gelen maliyet. Geri kalan açık kalp ameliyatlarında yaptığımız maliyet. Bu maliyet bugün için aşağı yukarı 10 milyar lira civarında. ABD'de kalp nakli 500 bin dolar, yapay kalp 150 bin dolar civarında. Türkiyede 100 - 80 milyara mal oluyor, kalp nakli. Yapay cihaz bir kaç tane takıldı, takan arkadaşlar hastalarını kaybetti.
   
    Bu hastalarınızın durumları nasıl?
    9 hastadan 7 tanesi dolanıyor. Çapa yapan bile var. Kaybettiklerimden biri İstanbullu bir hastaydı, bir enfeksiyona yakalandı. Hasta yakınları kalbi incelememizi kabul ettiler. İncelemede, bu hücreleri koyduğumuz yerlerde yeni damar oluşumlarını tespit ettik. Dergide yayınlanan yazıda o fotoğraflar da var. Yeni kalp hücresi olup olmadığını bilemiyoruz çünkü işaretli hücre vermek dünyada yasak.
   
    Neden yasak?
    Bunun bir sürü illegal kullanım alanı var. Biz insanlık adına kullanılacağını düşünüyoruz ama suistimali olabilecek konular. Kötüye kullanma potansiyeli yüksek şeyler bunlar. Çünkü Türkiye'de maalesef etik yok. Bizim daha önce yaptığımız şeyi rant için, İstanbuldaki bir hastane "Türkiye'de ilk kez" diyebiliyor. Medya buna yardımcı oluyor. Bunlar rant için kullanılacak şeyler. Çünkü sağlık başka şeye benzemez.
   
   
KALP YETMEZLİĞİ
   
Türklerin kaderi mi?

    120 bin kişi ölüyor dediniz? Bu ırkın özelliği mi, yanlış beslenme mi, yoksa normal bir sayı mıdır?
    Aşağı yukarı dünyada da bu sayılara yakın. Ama bundan 6 - 7 yıl önce Türk Kardiyoloji Vakfı'nın yaptığı bir araştırma vardı. Bizim ırkımızda maalesef damar sertliğine engel olan iyi huylu kolestterol düşük. Düzenli ekzersiz ve zeytinyağ kullanımının iyi huylu kolestrolü düzelttiği biliniyor. Ayvalık yöresinde bu normal popülasyonumuza göre biraz daha yüksek. Fast food kullananlar İstanbul gibi büyük metropollerde, daha düşük. Bu araştırmayı ABD ve Almanya'da yaşayan Türkler'e de yapmışlar. Şansızlık olarak Türk halkının böyle bir özelliği var. Biz toplum olarak da bedensel düzenli egzersiz yapma alışkanlığına sahip değiliz. Kalp damar rahatsızlıklarının bir takım risk faktörleri var. Esas bunlardan hastayı uzak tutmak gerek. Genetik özellikler elbette ki çok belirleyici. Bizim yapacağımız, önleyebileceğimiz şeyleri ortadan kaldırabilme yolunda olmalı.
    Kalp yetmezliğinin bir çok nedeni var. bir nedeni var ki nedenini bilemiyoruz. Hücrelerin kendi kendini öldürmesi, ya da fonksiyonunu yitirmesi sonucu gelişen kalp yetmezlikleri var. Nedenini bilemediğimiz yetersizliklerde kök hücreyle dünyada da bir çalışma yok. Biz de yapmadık. Orada hücre kendi kendisine harap oluyor. Yenisini de koysak harap olacak diye o konuya hiç girmedik. Kalp yetmezliğinin belli bir bölümüne biz müdahale etmeye çalışıyoruz. Nedir? Kan gitmemesi sonucu hasar görmüş, kalp krizi geçirmiş, kalp damarında rahatsızlık olanlara müdahale ediyoruz. Yapmak istediğimiz o son noktaya gelmeden hastaları başka bir noktada bloke etmek. Yoksa kalp yetmezliğine neticesinde kalp nakli olma tanısı almışhastaya kök hücrenin faydası yok. çünkü, kalp pompasının yetersizliğinden dolayı artık vücut etkilenmeye başlıyor. Sizin vereceğiniz tohumların yeşermesi için bir sürece ihtiyacınız var. O hastaların ise o kadar vakti yok.

. SÖYLEŞİ : İKİNCİ HAYATIN TADI BİR BAŞKA

Firuzan Yalçınkaya

     Bu söyleşiyi Ayhan  Çıkın ile yaptım. Ayhan Çıkın, emekli bir profesördür. O, şiir yazar, tarım sorunları üzerine araştırmalar yapar. Tarım ekonomisi dalında 18 kitabı ve 100’den fazla makale yazmıştır. Ayrıca “Zaman Çiçeği” adlı bir şiir kitabı yayınlamıştır. O, 3 yıldır bir başkasının kalbiyle yaşamaktadır.


·         Soru   : Mösyö Çıkın.. Kendinizi tanıtır mısınız?
·         Yanıt :  1946 yılında Yatağan ilçesinin Cazkırlar köyünde doğdum. Okul yıllarımda çobanlık, tütün işçiliği yaptım. 1967’de Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdim ve ziraat mühendisi oldum. 6 ay Tarım Bakanlığı’nda  tenik eleman olarak çalıştım. 1968’de Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’ne asistan oldum. 1974’de “Tarım Ekonomisi Doktoru”, 1980’de “Üniversite Doçenti” ve 1988’de “Üniversite Profesörü” oldum.
·         Soru  : Meslek yaşamınızda neler yaptınız ?
·         Yanıt :Çiftçilerin ekonomik sorunlarını ve çözüm yollarını araştırdım. Çiftçilerin  piyasalarda  neden zayıf kaldıklarını sorguladım. Çiftçiler, pazarda karşılaştıkları sorunları çözebilmeleri için neler yapmalı ? Oradaki sorunları araştırdım .
·         Soru  : Peki!.. Ne buldunuz?..
·         Yanıt : Türkiye’de 4 milyon çiftçi var. Buna karşılık , örneğin 8 adet gübre şirketi var. Bu büyük şirketlerle çiftçilerin rekabet etmesi zor. Onun için çiftçilerin örgütlenmesi gerekir. Bu örgütünde “Kooperatifler” olması sonucuna vardım.
·         Soru : Peki!.. bu konuda başka neler yaptınız?
·         Yanıt : Hükümetlerin izlediği ekonomi politikalarını inceledim. Çiftçilerin  sorunları  ile  devletin önerdiği çözümleri karşılaştırdım. Uygun ekonomi politikaları ne olmalı? Uygun tarım politikaları ne olmalı? Onları araştırdım. Bu konuda 18 kitap, 100’den fazla makale yazdım. Onlarca uzman insan yetiştirdim.
·         Soru : Hocam!.. Bir de şiir yazdığınızı duydum? Şiir kitabınız var mı? Bir şiir verebilir misiniz?
·         Yanıt : Evet…Şiir benim hobimdir. Gençliğimde çok şiir yazardım. Pek çok dergi ve gazetelerde yayınlandı şiirlerim. Ancak , ben akademik hayata başlayınca şiire ara verdim. Hastalığım sırasında bir öğrencim, şiirlerimi bir kitap şeklinde hazırlamış. Kızımla beraber yayımlamışlar. Adını da “Zaman Çiçeği” koymuşlar.
·         Soru  : Hastalıktan söz ettiniz… Nedir hastalığınız?..
·         Yanıt : 1980’li yıllarda kalbim hastalandı.”Kalp yetmezliği” tanısı kondu. Çok yoruluyordum. Öksürük, yaşamımı olumsuz etkiledi. Derslerime veremez oldum. Çok sevdiğim öğrencilerime yardımcı olamaz oldum. Onun için 1999’da emekli oldum. 16 Eylül 2000 tarihinde kalp nakli oldu. 23 yaşında bir gencin kalbi takıldı.Adı Cem’di. Tanrı ona rahmet eylesin. 2 gün daha geçseydi, şu anda bende bu dünyada olmayacaktım. Cem için bir şiir yazdım. Adı “Ortak Kalpler Türküsü”. 3,5 yıldır yeni kalbimle yaşıyorum.
·         Soru  : Başka kalple yaşamak nasıl bir şey?
·         Yanıt : Pek kolay değil. Ama yaşamak güzel şey. Bu dünyayı terk etmeğe hazırlanmışken, yeniden hayata dönmek … Bu muhteşem bir şey… Ama siz kalbinizi  koruyun… Yeni kalp bulma şansı, sayısal loto’da 6 tutturmaktan daha az.Tanrı kimseyi o noktaya getirmesin..
·         Soru  : Beslenmenizi nasıl düzenliyorsunuz?
·         Yanıt : Güzel bir soru…Beslenme, insan yaşamının temel konusu. Sağlık ile beslenme arasında doğrudan ve çok kuvvetli bir ilişki var. Kortizon’lu ilaçlar iştahımı artırdı. Ameliyat sonrasında 50 kilo idim. Kısa süre içinde 90 kiloya çıktım. Şu anda 75 kiloyum. Genellikle üç öğün yemek yiyorum. Kahvaltıda  30 gram  peynir, 4-5 adet zeytin, bol miktarda domates,salatalı,vb.., 1 çorba kaşığı zeytinyağı ve 1 dilim kepek ekmeği alıyorum. Öğle ve akşam yemeklerinde 30-40 gr. Civarında et (genellikle tavuk ve balık eti), 4 kaşık sebze yemeği, 2 kaşık makarna veya pilav, bol yeşillik, 1-2 dilim kepek ekmeği alıyorum. Tatlı yerine 1 adet incir ve 1 adet ceviz yiyorum. Saat 11, 16 ve 22 civarlarında mutlaka meyve yerim. Ayrıca günde 1 fincan kahve ve 2-3 bardak çay içerim. Sigara kullanmam. Haftada 1 kadeh rakı alırım.
·         Soru  : Zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
·         Yanıt : Bol bol okuyorum. Eve günde iki gazete alınır. Çeşitli edebiyat dergileri (Varlık, İzmirİzmir,Ünlem,vb..), toplumsal ve mesleki konulu dergileri (Müdafaa-i Hukuk, Köy ve Ziraat Dünyası,Toplum ve Bilim,vb..) izlerim. Bilgisayar ve internet son aylarda uğraştığım yeni alanlarım. Ayrıca mesleki yazılar ve şiir yazmayı sürdürüyorum. Bir şiir kitabı hazırlıyorum. Ayrıca eski bir öğrencimle  bir ders kitabı hazırlıyorum.


·         Teşekkürler…..

F.Y., 2004

Profesorün kalbi şiirle yeniden attı

Star gazete,   01.03.2007





Profesorün kalbi şiirle yeniden attı
Kalp yetmezliğiyle boğuşurken 55 yaşındaydı. 23 yaşındaki Cem Canbay’ın kalbiyle yeniden hayat buldu ama gencecik bir insanın ölümünü içine sindiremeği için acı çekti. Huzuru ona yazdığı şiirle buldu


Çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
Dilsiz ama gülmesini bilen bir çocuk
Leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
Suskun ve sessizdir yüreğin
Delikanlım

Nasıl yazsam şiirini senin?
PROF. Dr. Ayhan Çıkın’ın (61) kalbiyle hayat bulduğu Cem için yazdığı şiirden bir bölüm bu. 1994 yılında kalp yetmezliği sorunuyla karşılaştığında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde öğretim görevlisiydi Ayhan Bey. Rahatsızlığı ilerleyince bilincini bile kaybetti. Ayhan Çıkın için 2000 yılında uygun kalp bulundu. Kalp, sevdiği kızın kardeşi tarafından vurulan Cem Canbay’a aitti. Ayhan Bey bir delikanlının ölümünden duyduğu üzüntü yüzünden sevincini tam olarak yaşayamadı. Ameliyattan çıktığı gün Cem’in teyzesine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladı ve ‘Keşke o yaşasaydı’ dedi. İşte böyle bir ruh halindeyken kızı babasının kağıtlara yazdığı şiirleri bir kitapta topladı. Bunu görünce kendine gelen Ayhan Çıkın, Cem için ‘Ortak Kalpler Türküsü’ adında bir şiir yazdı. Sonra da her yıl Cem Canbay’ın öldüğü gün şiir yazmayı sürdürdü. Bu şiirlerini sonunda bir kitapta da topladı. Şiirle hayata bağlanan Ayhan Bey ‘Cem bir gün rüyama girdi ve ‘Kalbim senin olsun’ dedi. Kalbiyle yaşamamı istedi’ diyor.



Kendisi 62’sinde kalbi 30 yaşında

Henüz üniversite öğrenciliği yıllarında kalp rahatsızlığı yaşamaya başlayan İzmirli Prof. Dr. Ayhan Çıkın’ın, hastalığının teşhisi uzun yıllar konamadı. Ege Üniversitesi (EÜ) Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaparken, öyle bir noktaya geldi ki, geceleri uyuyamaz oldu. Hastalığı akademik yaşantısını da etkilemeye başladı. 1992 yılında EÜ’de hastalığının kalp yetmezliği olduğu anlaşıldı. Doktorlar, ilerleyen tıbbın bir gün hastalığına çare olacağını söyleyip, Çıkın’a yaşam mücadelesi aşıladı. 1998 yılında EÜ’de ilk kalp nakli operasyonu yapıldı. Ancak o yıllarda operasyona cesaret edemeyen Çıkın, 1999 yılının sonuna doğru erken emekliliğini isteyip her şeyin kendisi için bittiği düşüncesine kapıldı. Çok kısa süre sonra fenalaşan ve yaklaşık bir yıl hastanede kalan Çıkın, eşinin desteği ile organ naklini kabul etti. Fakat uygun donör bulunamadı.

Çıkın yaşam mücadelesinin son

aşamasındayken, cinayete kurban giden 23 yaşındaki bir gencin kalbiyle yeniden yaşama tutundu.

RUHU GENÇLEŞTİ

Tam 7 yıldır bu kalp ile yaşayan Çıkın, operasyondan sonra ruhunun gençleştiğini söyledi. O günden sonra şiirler yazıp, hayata daha sevdayla bakan Çıkın, “İlk başta bir gencin kalbini gasp etmiş gibi hissettim. Uzun süre ağladım. Ameliyattan sonra ruhumda çok önemli bir değişme oldu. Hayatım tamamen değişti. Her şeye daha aşkla bakıyorum. Kalbim kıpır kıpır” dedi.

Vücuduyla kalbi arasında kuşak çatışması yaşandığını anlatan Prof. Dr. Ayhan Çıkın, “Ruhum çok diri. Bambaşka hayaller içine girdim. Gençleştim. Vücut yapım dışında çok iyiyim. Genellikle doktor arkadaşlar bunun beyinle ilgili bir durum olduğunu söylese de kendimi kalbimin yaşında hissediyorum. Kendimi tam anlamıyla yeni yetme delikanlı gibi görüyorum. Ancak bu his aynaya bakınca çelişkiye kapılmama neden oluyor” diye konuştu.

ŞİİR YAZMAYA BAŞLADI

Artık gördüğü rüyaların da kendisine ait olmadığını dile getiren Ayhan Çıkın, “Daha genç rüyalar görüyorum. Gördüğüm rüyaları yaşamayı düşünmem çok zor. Eşime bakışım da tabii değişti. Şiirler yazıyorum. Zaman Çiçeği adlı ilk kitabımın ardından, daha çok kalbini aldığım gence hitap ettiğim şiirlerin de yer aldığı ‘Ortak Kalpler Türküsü’ isimli kitabım yayınlandı. Geçen yıl Muğla Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu’ndan müdürlük teklifi aldım. Ve akademik hayatıma geri döndüm. Yine öğrencilerle bir arada olmak bana mutluluk veriyor.

Herkes hayatına sahip çıkmalı ve yaşam sevgisini hiç kaybetmeden dolu dolu yaşamalı” dedi.
SEZEN ÖZSAVRANGİL

kalp nakli- Eksi Sözlük

1.    ameliyatla bir canlının kalbini bir diğer canlıda çalışır halde bırakmak
(dreamer, 05.07.2001 17:59)

2.    ilk kez guney afrikali dr. bernard adinda bir sahsiyet gerceklestirmistir.
öztürk serengil'in de dr. bernard diye bir sarkisi vardir:
dedim dr. bernard erkeklik bize kalsin
takma kalbi hötöröfler kullansin!
(zazie, 05.07.2001 18:10)
3.    -acaba-

a$klari da devralir mi
kalp nakli yaptiranlar?

yilmaz erdogan

ic. "kayip kentin yaki$iklisi", sel yayincilik, 11.b., istanbul-1998 (?), s. 41.

---

//bundan iki yıl önce, 15 eylül 2000 tarihinde genç bir insan dünyaya önemli mesajlar vererek aramızdan ayrıldı: cem canbay. cem, bir işçiydi. her işçi gibi dünyaya evrensel boyutta bakıyor ve evrensel bir
sevgiyle kucaklıyordu. talihsiz bir kaza sonucu bu dünyadan ayrılırken bağışladığı organlarla, yaşamının son süreçlerini yaşayan 4 kişiye yaşam bağışlıyordu. bugün o’nun aramızdan ayrılışının 2. yıl dönümü. onu rahmetle anıyor, davranışının hepimize örnek olmasını diliyorum.

sevgi ve saygıyla.

t ayhan çıkın

-işik veren delikanlinin türküsü-

-----cem canbay için

coşkulu bir kahkahayla aşacaksın yeryüzünü
çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin
akşamdır, inmiştir günışığı pencerene
çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
dilsiz,ama gülmesini bilen bir çocuk
leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
d e l i k a n l ı m
nasıl yazsam şiirini senin ?

işte bıraktın yalnızlığını,öfkeni, sevdalarını
hades’ler seni bekliyor diye korkma
sende beklenen birisin melekler katında
kendini beklemelisin,beni beklemelisin
çık yeryüzüne; çiçek ol saksılarda, kırlarda
herkesin, ama illa ikimizin yüreği ile
sevdalanmalısın yeniden yaşamlara
d e l i k a n l ı m
nasıl bestelesem şarkılarını senin ?

doktorlar var kardeşim
bilimin en kuytu kıyılarında
bir ipekböceği gibi dut yaprağına
kalbimin çiçeğini dokumakta
... ve kalbimde sen olmalısın
yedi renkli gökkuşağı örneği
bereketini müjdelemelisin
yağmurlu günlerin
ikibin yılının onaltı eylülünde
yeni doğmuş bir bebek gibi
gülümsemelisin dünyaya
d e l i k a n l ı m
nasıl söylesem türkülerini senin ?

t.ayhan çıkın

not: şiirin adandığı cem canbay, 15 eylül 2000 günü elim bir kazada yaşamını yitirdi. cem’in kalbi, 16 eylül 2000 günü kalbi tamamen
tükenmiş olan bu şiirin yazarına transfer edildi. çıkın, iki yıldır yaşamını cem’in kalbiyle sürdürüyor. //

*
(rehayunluel, 15.12.2002 01:08 ~ 01:15)
4.    kalbi iflas etme noktasına gelmiş olan hastalara uygulanan, bu operasyonu geçirmiş olan hastaların mutlak suretle son derece steril bir ortamda bulunmalarını gerektiren riskli ameliyat. ülkemizde en son gulhane askeri tip akademisinde başarı ile gerçekleştirilmiştir.
(vortik, 11.06.2004 15:01)
5.     (bkz: gönül nakli)
(mucit, 11.06.2004 15:02)

6.    türkiye'de ilk kez 1968 senesinde dr. kemal beyazit tarafindan ankara'da hacettepe'de gerçeklestirilmistir.
(tktk, 17.04.2005 19:52)
7.    türkiye de yaklaşık olarak 200 kişinin beklediği operasyon. diğer pek çok organ naklinden farklı olarak doku uygunluğu yerine sadece kan grubu uygunluğu aranır. bu açıdan (-) kan gruplarına mensup alıcılar ilk kez ve tek kez şanslı sayılırlar. genel olarak başarılı geçen bir operasyon olmasına rağmen sonrasında kullanılan bağışıklık sistemini bastıran ajanlar nedeniyle kanser riski oluşur hatta kalp nakli operasyonu geçirmiş pek çok insan kanserden ölmüştür, kalpten değil.
(alcea, 03.01.2006 22:27 ~ 31.05.2007 20:38)
8.    kalbin sahibi ile, kalbin naklolacagi kisinin kan gruplarinin uygun olmasi cok önemli bir noktaymis. diziden ögrendim.

gercek hayattan alinmis konularin islendigi savcili-mavcili bir dizide; doktor hastaya, testlere göre %100 uygun bir kalbi naklediyor ve vücut kalbi reddediyor. hastanin annesi, "kizimi bilerek öldürdüler" iddiasini ortaya atinca, olay arastiriliyor, otopsiler yapiliyor. kan gruplarinin ayni olmadigi ve kayitlara yanlis islendigi ortaya cikiyor. megersem, doktor uzun yillardir bu konu üzerinde arastirmalar yapmaktaymis. kan gruplarinin farkli olmasi durumunda, vücudun kalbi reddedip reddetmeyecegi tartismali bir konuymus ve etik olarak insanlar üzerinde böyle deneyler yapmak yasak oldugundan, bir türlü kanitlanamamis bir konuymus bu.

iste doktor kisisi de, farkli kan gruplari arasinda da kalp nakli yapilabilecegine adi gibi eminmis. hirsina yenik düsüp, tip tarihine adini altin harflerle yazdirma umuduyla, testlerin sonucunu degistirmis ve deneyini bir insanin üzerinde, rizasi disinda, gerceklestirmis. netice, hastanin ölümü.
(flmng, 30.10.2009 22:19)
9.    sevdiklerine kalp bekleyen insanları düşünün... kendi can parçalarının hayata tutunabilmesi için, sağlıklı bir kişinin ölmesini bekleyen insanları... nasıl bir çıkmaz... nasıl bir ızdırap...
10 . (ilk defa 3 aralık 1967'de güney afrikalı doktor christiaan barnard tarafından  gerçekleştiren mucizevi operasyon. doktor barnaard yaklaşık 100 hayvan deneyinin ardından bu operayonu gerçekleştirmiştir. bu operasyonun yapıldığı hasta ise louis washkansky olup 18 gün yaşamıştır. hastanın ölüm sebebi operasyonun başarısızlığı değil zatürredir.

Bir organ nakil koordinatörünün günlük rutini

Meral Tamer

Bir organ nakil koordinatörünün günlük rutini nedir?
Aynı gün içinde birilerine ölüm haberi verirken, başkalarına yeni bir hayatın müjdesini vermek nasıl bir duygudur?
Üniversite çevrelerinden son günlerde köşeme birbirinden anlamlı mesajlar, makaleler yağıyor.
Akdeniz Üniversitesi Koordinasyon Birim Sorumlusu ve Organ Nakil Koordinatörlüğü Derneği Başkanı Levent Yücetin, e -posta mesajında öyle güzel tarif etmiş ki...
"Bazı anlar vardır ki bırakın kendiniz yaşamayı, seyirci bile olmak istemezsiniz.
Bazı görevler vardır ki, fiziksel yorgunluğu bir yana, ruhunuzda bıraktığı izleri yıllar geçse de silemezsiniz.
Bir anneye ve babaya, gözünden bile sakındığı biricik yavrusunun; hayattaki tek dayanağı, desteği, hayat arkadaşının ya da hâlâ gölgesi bile olsa varlığını hep hissetmek istediği annesinin, babasının, kardeşinin ölüm haberini vermek gibi...
Söylemek zordur. Sözler kocaman yumak olup boğazınızda düğümlenir, ama mecbursunuzdur. Acısına ortak olursunuz. Çoğu zaman sendeleyip size tutunurlar. Başlarını yaslayacakları omuz sizsinizdir. Gözyaşlarınızı tutamazsınız.
Diğer tarafta yaşananlar ise tam tersidir. Bir insana belki de yeni bir hayatın müjdesini vermek, çok az insana nasip olur. Sevinçle boynunuza sarılan da olur, elinizden tutup sevgi yumağı olmuş bir ailenin içine çeken de... Gözyaşlarınızı yine tutamazsınız.

Nakil koordinatörlüğü
Bu ikilem içerisinde en acılı anlarında insanlardan, kaybettikleri yakınlarının organlarını bağışlamalarını istersiniz. En zor anıdır yaşananların... Hem de çoğu zaman hiç tanımadığınız, belki de ülkenin başka ucunda hiçbir zaman da görmeyeceğiniz organ bekleyen hastalar içindir bu çaba...
Böyle bir iştir organ nakil koordinatörlüğü. İlk zamanlar 'Beyin ölümü gerçekleşirse, kendi çocuğunuzun organlarını bağışlar mısınız?' diye sormanın düşüncesi bile korkutur sizi. Ne zaman ki konuyu ayrıntılarıyla öğrenip gerçekleri aklınızla süzer, mantığınız duygularınızı yener, işte o zaman bu görevi kabul edersiniz.
Zamanla anlarsınız ki organ nakil koordinatörlüğü özveri ister, sabır ister, inanç ister, kısaca yürek ister.
İnsanı sevmeyi, hayatı tanımayı, insan hayatına değer vermeyi öğretirsiniz çevrenize...
Karşılıksız, beklentisiz...

Zamanla yarış
Zamana karşı yarışırsınız: Ölmüş bir bedenden çıkan organın canlılığını yitirmeden başka bedenlere hayat vermesi için...
Çok engeller vardır önünüzde. Onlarca insanın emeği gerekir sonuç için. Yılmadan tek tek aşarsınız engelleri. Yasalar, yönetmelikler yanında etik ve ahlaki değerler sizden ne istiyorsa yerine getirirsiniz.
Eksik veya yanlış yapma lüksünüz yoktur. Organ nakli çok konuşulur, ama az bilinir. Korkular yersiz, ama yaygındır. Eğitim ise bir avuç organ nakil koordinatörünün omuzlarındadır...

Önyargıyı kırmak
Her yıl yüzlerce beyin ölümü sonrası, yeterli eğitim verilmediği için oluşan önyargı nedeniyle, başkalarına hayat verecek organlardan yararlanılamamaktadır.
'Öldükten sonra organlarımızı bağışlayın' demek bir vasiyet ise, en azından aile içerisinde bir kez bu konunun konuşulmasını sağlamak bile bu önyargıyı kırmakta bizlere çok fayda sağlayacaktır."
mtamer@milliyet.com.tr