Egeli Sabah Gazetesi
http://www.sabah.com.tr/Egeli/2013/01/06/kendisi-sair-hayati-roman
06.01.2013
Küçüklüğü büyük zorluklar içinde geçen Prof. Dr. Ayhan
Çıkın, kalp rahatsızlığını bursu daha fazla diye tercih ettiği Ziraat
Fakültesi'nin ilk yıllarında öğrendi ama fazla önemsemedi.
Çocukluğu, kendi deyimi ile "karıncanın nehri geçmesi gibi"
zorluklar içinde geçen Prof. Dr. Ayhan Çıkın, bursu daha fazla diye tercih
ettiği Ziraat Fakültesi'nin ilk yılında, burs almak için girdiği sağlık
kurulunda kalbinde problem olduğunu öğrendi. O yıllarda gençliğin etkisiyle pek
önemsemedi bu hastalığı. Bir süre için kalbini unuttu bile, ta ki o uykularını
bölen öksürükler ve evden çıkmak istememesine yol açan yorgunluk hissi ile
kendisini tekrar hatırlatıncaya kadar. Yıllarca doktor doktor, hastane hastane
gezdi ancak, "Sizden de sonuç alamazsam bir daha doktora gitmeyeceğim"
dediği genç bir doktor, kalp yetmezliği teşhisini koydu. Hasta kalbi Ayhan
Çıkın'ı 2000 yılına kadar taşısa da, yıllar çok zor geçti. Hastane neredeyse
ikinci evi olmuştu. Sevgili kızlarının ikisinin de düğünlerine, hastaneden
izinli çıkarak gidebildi. Giderek nefes almakta dahi zorlanan Ayhan Çıkın, eşi
kızının doğumu için Malatya'da olduğu günlerde iyiden iyiye kötüleşti. Allah
yaşayacak ömrü verince her şey bahane olur denir ya, arkadaşının doktor oğlu,
"Ayhan Amca"sını ziyaretinde durumunu fark edip, hemen hastaneye
kaldırdı.
TAM BEŞ KEZ DURDU
Bu dönemde Ayhan Çıkın'ın yorgun kalbi 5 kez durdu, büyük çabalarla hayata döndürüldü. Artık yolun sonuna geldiğini fark ediyordu. Hocaya acil kalp aranıyordu. Askerden izinli gelen 23 yaşındaki gencin sevgilisinin kıskanç kardeşi, hiç acımadan o güzel yüzünün ardındaki beynini parçalamış, bu gencin talihsizliği, Ayhan Çıkın'ın talihi olmuştu. Ailesi hiç düşünmeden organlarını bağışladığında, gencin aşkla çarpan kalbi, Ayhan Çıkın'a yeniden can oldu. "Bu dünyayı bırakıp giderken başkalarına yaşam bağışlamak kadar olağanüstü ne olabilir acaba?" dese de, evlatlarının kalbini kendisine hediye eden ailesiyle karşılaşmak ağır geldi hocaya. Evlat kaybının ne olduğunu çok iyi bilen Ayhan Çıkın, oğullarının yaşamını kendisi çalmış gibi hissetti, Cem Canbay'ın ailesi ile karşılaşmaktan kaçtı hep. Genç Cem'in kalbi, Ayhan Çıkın'ı sadece yaşama tutunmasını sağlamakla kalmadı, şiirinde yeni çığırlar açtı. Rüyaları değişti, tanımadığı insanlarla buluştu rüyalarında. Tüm organlarını bağışlayan, genç kalbi ile 12 yıldır yaşayan Ayhan Çıkın ile ikinci emekliliğinin ilk gününde, ölümü, kalp naklini, yeni hayatını konuştuk.
ÖKSÜRÜK VE TERLEME
Kalbinizde ne zaman sıkıntı başladı?
- Üniversitenin ilk yılında, burs almak için sağlık kuruluna girdiğimde bir doktor, "İleride bu kalp senin başına çok dert olacak" demişti. O aralarda pek ciddiye almadık biz. O sıralarda henüz kalp ameliyatları falan pek yoktu. 2 santimlik bir kemiğin altındaki kalbe ulaşmak çok zordu. Oraya değdi mi insan gidiyordu. Tıp korkunç mesafe aldı. Ama yine başarılı sonuçlar yoktu. Kalp hastalığı ile ölüm eş anlamlı gibiydi o sıralarda. 80'lere kadar böyle geldik. 80'li yıllarda, sabaha kadar öksürük, bir tuhaf terleme, gitmediğim doktor kalmadı. Ben ölene kadar ayakta durmayı hedeflemişim ama tükenişin farkındayım. Akciğerde 6-8 ay araştırma yaptılar. Bugünkü materyaller yok. Onun için kalpteki sorunu anlayamıyorlar. Mustafa Akın diye genç bir doktoru söylediler. Neredeyse 94 yılına gelmiştik. O kadar çok doktor gezdim ki, artık doktora gitmeme noktasındaydım. Mustafa Akın, bir hafta sonra kalp yetmezliği olduğunu söyledi. Bugün 30'a yakın anjiyo oldum ama o zaman bilinmiyordu anjiyo. Bu yüzden, bir yıl anjiyoya gitmedim ama sonunda hastaneye kaldırıldım. Anjiyoda kalbin değişmesi gerektiğini söylediler. Kalbim, tükene tükene sıfıra yaklaştı. Kalp artık pompalama yapmıyordu, giderek kalp duvarları çalışmıyordu. Çalışmayınca kendi kendine yavaşlama sürecine girdi. Bu iş artık bitti diye emekliliğimi istedim. O sırada Ege Üniversitesi'nde kalp nakli yapılmıyordu. İlk deneme 98'de oldu, ben 11'inciyim.
TAM BEŞ KEZ DURDU
Bu dönemde Ayhan Çıkın'ın yorgun kalbi 5 kez durdu, büyük çabalarla hayata döndürüldü. Artık yolun sonuna geldiğini fark ediyordu. Hocaya acil kalp aranıyordu. Askerden izinli gelen 23 yaşındaki gencin sevgilisinin kıskanç kardeşi, hiç acımadan o güzel yüzünün ardındaki beynini parçalamış, bu gencin talihsizliği, Ayhan Çıkın'ın talihi olmuştu. Ailesi hiç düşünmeden organlarını bağışladığında, gencin aşkla çarpan kalbi, Ayhan Çıkın'a yeniden can oldu. "Bu dünyayı bırakıp giderken başkalarına yaşam bağışlamak kadar olağanüstü ne olabilir acaba?" dese de, evlatlarının kalbini kendisine hediye eden ailesiyle karşılaşmak ağır geldi hocaya. Evlat kaybının ne olduğunu çok iyi bilen Ayhan Çıkın, oğullarının yaşamını kendisi çalmış gibi hissetti, Cem Canbay'ın ailesi ile karşılaşmaktan kaçtı hep. Genç Cem'in kalbi, Ayhan Çıkın'ı sadece yaşama tutunmasını sağlamakla kalmadı, şiirinde yeni çığırlar açtı. Rüyaları değişti, tanımadığı insanlarla buluştu rüyalarında. Tüm organlarını bağışlayan, genç kalbi ile 12 yıldır yaşayan Ayhan Çıkın ile ikinci emekliliğinin ilk gününde, ölümü, kalp naklini, yeni hayatını konuştuk.
ÖKSÜRÜK VE TERLEME
Kalbinizde ne zaman sıkıntı başladı?
- Üniversitenin ilk yılında, burs almak için sağlık kuruluna girdiğimde bir doktor, "İleride bu kalp senin başına çok dert olacak" demişti. O aralarda pek ciddiye almadık biz. O sıralarda henüz kalp ameliyatları falan pek yoktu. 2 santimlik bir kemiğin altındaki kalbe ulaşmak çok zordu. Oraya değdi mi insan gidiyordu. Tıp korkunç mesafe aldı. Ama yine başarılı sonuçlar yoktu. Kalp hastalığı ile ölüm eş anlamlı gibiydi o sıralarda. 80'lere kadar böyle geldik. 80'li yıllarda, sabaha kadar öksürük, bir tuhaf terleme, gitmediğim doktor kalmadı. Ben ölene kadar ayakta durmayı hedeflemişim ama tükenişin farkındayım. Akciğerde 6-8 ay araştırma yaptılar. Bugünkü materyaller yok. Onun için kalpteki sorunu anlayamıyorlar. Mustafa Akın diye genç bir doktoru söylediler. Neredeyse 94 yılına gelmiştik. O kadar çok doktor gezdim ki, artık doktora gitmeme noktasındaydım. Mustafa Akın, bir hafta sonra kalp yetmezliği olduğunu söyledi. Bugün 30'a yakın anjiyo oldum ama o zaman bilinmiyordu anjiyo. Bu yüzden, bir yıl anjiyoya gitmedim ama sonunda hastaneye kaldırıldım. Anjiyoda kalbin değişmesi gerektiğini söylediler. Kalbim, tükene tükene sıfıra yaklaştı. Kalp artık pompalama yapmıyordu, giderek kalp duvarları çalışmıyordu. Çalışmayınca kendi kendine yavaşlama sürecine girdi. Bu iş artık bitti diye emekliliğimi istedim. O sırada Ege Üniversitesi'nde kalp nakli yapılmıyordu. İlk deneme 98'de oldu, ben 11'inciyim.
"KALBİNİ VEREN ÇOCUĞU GÖRDÜM"
Kalbiniz 5 defa durmuş. Neler hissettiniz o süreçte?
- Öbür dünya ile git gel kapısındayım sürekli. Bir takım bilinmezlikler var.
Hep ışık görmekten bahsedilir?
- Ben ışık görmedim. Dehliz gibi bir yere girdim. Tabii bunlar rüya mı, hayal mi, yoksa oraya gidip geldim mi bilemiyorum. Benim felsefem farklı. O yüzden yanlış anlaşılmaktan çekiniyorum ama hissettiğim, o kadar tatlı bir yorgunluk ki simsiyah bir dalga geldi, geldi, sanki siyah örtü kapattı yüzümü, bitti. Bir karanlığın içinde gidiyorum, sadece elimi uzatıyorum, bir kapı kolu geliyor açıyorum, kendimi görüyorum, en son kapıyı açtığımda, burası da dolu. Birisi, "Senin yerin yok burada daha dön" dedi. Bir kendime geldim, herkes başımda, parmağı sallıyor doktor. Birisinde, tanıdıkları görüyorum. Sanki yaşıyor gibiler. Orada yaşıyorlar yalnız. Ninemi, babamı, tanıdıkları görüyorum. Hiç sıkıntı çekmiyorum.
Yani ölmek acılı, sıkıntılı değil...
- Evet. Döndüğümde, "Yahu ölmek hiç sıkıntılı bir şey değilmiş" dedim. Yine bir defasında, bulutlarda geziyorum, sanki bir şeyler arıyorum. Babamla karşılaştım. Babam aldı beni sırtına, dolaştırdı, mezarlıkları gezdirdi. Götürdü, köydeki evimizin önüne bıraktı. "Oğlum senin burada daha yerin yok geri döneceksin sen" dedi. Bir defasında, çok kalabalık bir ortamdaydım. Büyük bir kapıda, bana kalbi verilen çocukla karşılaştım. "Benim beyin gitti, kalbim yaşıyor. Al bu senin olsun" dedi.
Kalp nakli yapılmış mıydı o sırada?
- Bilemiyorum. Çoğu kez kendimde değildim. Kalp bekliyorum ya bir ölçüde kendine göre bir şeyler üretiyor beyin.
Resmini görmüş müydünüz daha önce?
- Yok nerede? Ameliyattan kaç ay sonra gördüm. Resmini gördükten sonra, "İki kişilik yaşam" diye şiir yazdım. Bir ara bu yaşadıklarımı, gördüklerimi yazmayı düşünmüştüm. Çektiğim sıkıntıları anlatabilirsem, aynı süreci yaşayan insanlara katkım olur mu diye düşünmüştüm. Yazarken aynı acıları çekmeye başlayınca bıraktım.
Kalbiniz 5 defa durmuş. Neler hissettiniz o süreçte?
- Öbür dünya ile git gel kapısındayım sürekli. Bir takım bilinmezlikler var.
Hep ışık görmekten bahsedilir?
- Ben ışık görmedim. Dehliz gibi bir yere girdim. Tabii bunlar rüya mı, hayal mi, yoksa oraya gidip geldim mi bilemiyorum. Benim felsefem farklı. O yüzden yanlış anlaşılmaktan çekiniyorum ama hissettiğim, o kadar tatlı bir yorgunluk ki simsiyah bir dalga geldi, geldi, sanki siyah örtü kapattı yüzümü, bitti. Bir karanlığın içinde gidiyorum, sadece elimi uzatıyorum, bir kapı kolu geliyor açıyorum, kendimi görüyorum, en son kapıyı açtığımda, burası da dolu. Birisi, "Senin yerin yok burada daha dön" dedi. Bir kendime geldim, herkes başımda, parmağı sallıyor doktor. Birisinde, tanıdıkları görüyorum. Sanki yaşıyor gibiler. Orada yaşıyorlar yalnız. Ninemi, babamı, tanıdıkları görüyorum. Hiç sıkıntı çekmiyorum.
Yani ölmek acılı, sıkıntılı değil...
- Evet. Döndüğümde, "Yahu ölmek hiç sıkıntılı bir şey değilmiş" dedim. Yine bir defasında, bulutlarda geziyorum, sanki bir şeyler arıyorum. Babamla karşılaştım. Babam aldı beni sırtına, dolaştırdı, mezarlıkları gezdirdi. Götürdü, köydeki evimizin önüne bıraktı. "Oğlum senin burada daha yerin yok geri döneceksin sen" dedi. Bir defasında, çok kalabalık bir ortamdaydım. Büyük bir kapıda, bana kalbi verilen çocukla karşılaştım. "Benim beyin gitti, kalbim yaşıyor. Al bu senin olsun" dedi.
Kalp nakli yapılmış mıydı o sırada?
- Bilemiyorum. Çoğu kez kendimde değildim. Kalp bekliyorum ya bir ölçüde kendine göre bir şeyler üretiyor beyin.
Resmini görmüş müydünüz daha önce?
- Yok nerede? Ameliyattan kaç ay sonra gördüm. Resmini gördükten sonra, "İki kişilik yaşam" diye şiir yazdım. Bir ara bu yaşadıklarımı, gördüklerimi yazmayı düşünmüştüm. Çektiğim sıkıntıları anlatabilirsem, aynı süreci yaşayan insanlara katkım olur mu diye düşünmüştüm. Yazarken aynı acıları çekmeye başlayınca bıraktım.
"BENİMLE
İLGİSİ OLMAYAN RÜYA GÖRÜYORUM"
Kalp naklinden sonra kişiliğinizde değişiklik oldu mu?
- Ben de kişilik değişikliği olur diye çok duydum, okudum. Benim rüyalarım değişti. İlginç rüyalar görüyorum. Hiç benim olmayan rüyalar görüyorum. Benimle ilgisi yok. Tanımadığım insanlar, tanımadığım genç hanımlar görüyorum. Bu bir ara o kadar beynime takıldı ki, benim tekrar üniversiteye dönme sebeplerimden birisi budur. Beynimi meşgul edeyim, eğer meşgul etmezsem beni alıp götürecek diye düşündüm. Benzer olayı, "Yeni Kalp Yeni Yaşam" diye Amerikalı bir bayan yazmış. Benzer şeyleri o da yaşadığını söylüyor. Tanımadığı insanları ve kalbini aldığı insanın yakınlarını görmüş. Çok ilginç şeyler vardı bir ara bayağı inceledim ama sonra bıraktım beni de alıp götürecek diye. Bilerek, durdurmak için mücadele verdim. Bunu da işe başlayarak, kendi alanımda farklı yazılar yazarak sanırım epey hafiflettim. Ama yine de görüyorum.
Duygularınızda bir fark var mı?
- Kalbinizin genç olması, teninizin genç olmasına yetmiyor. En çok sorular sorulardan birisi o. Olsa güzel olacak ama... Kalp duyguların merkezi. Sanırsam bir farklılık oluyor.
Ne oldu? - Şair oldum. Özetle daha duyarlıyım, daha heyecanlıyım. Karacaoğlan gibi gördüğüm her güzele nişanlıyım.
Cem Cabay yazar mıymış?
- Yok hayır. O vasıfsız işçiymiş. Daha askerliğini yapıyormuş. Ne yapacağı da belli değilmiş. Ben, "Bu çocuk ne yapmak isterdi acaba" diye düşünüyorum. Belki ben beynimdeki kendi amaçlarımı ona monte edip, geliştirirdim. Ekonomik olarak ödenmesi mümkün olmayan bir olay. Bu çocuğun yapmak istediklerini bilip gerçekleştirebilseydim hiç olmazsa.
Nakilden 7 yıl sonra tekrar çalışmaya nasıl karar verdiniz?
- Bu piyangodan sonra tekrar işe yarayabilirim dedim. Bir sene yürüyemedim, bir sene hastanede yattım. 2 seneye yakın bastonla yürüdüm. Bu bastonu atacağım dedim. Muğla'dan istediler beni. Zaten kendi memleketim. Birkaç ders alır vaktimi geçiririm dedim. Bir hedefinin olması lazım insanın. Rektör beni yüksek okula müdür atadı, "Yapma, etme, yöneticilik yapacak durumum yok" dedim, ama yaptı. Arkasından Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı'na atandım. Hayatın içine bir girdim, onlarla uğraşacağım derken kendimi unuttum. Dipdiri oldum. Kendime güvenim arttı. Bu noktalara kadar geldik.
Kalp naklinden sonra kişiliğinizde değişiklik oldu mu?
- Ben de kişilik değişikliği olur diye çok duydum, okudum. Benim rüyalarım değişti. İlginç rüyalar görüyorum. Hiç benim olmayan rüyalar görüyorum. Benimle ilgisi yok. Tanımadığım insanlar, tanımadığım genç hanımlar görüyorum. Bu bir ara o kadar beynime takıldı ki, benim tekrar üniversiteye dönme sebeplerimden birisi budur. Beynimi meşgul edeyim, eğer meşgul etmezsem beni alıp götürecek diye düşündüm. Benzer olayı, "Yeni Kalp Yeni Yaşam" diye Amerikalı bir bayan yazmış. Benzer şeyleri o da yaşadığını söylüyor. Tanımadığı insanları ve kalbini aldığı insanın yakınlarını görmüş. Çok ilginç şeyler vardı bir ara bayağı inceledim ama sonra bıraktım beni de alıp götürecek diye. Bilerek, durdurmak için mücadele verdim. Bunu da işe başlayarak, kendi alanımda farklı yazılar yazarak sanırım epey hafiflettim. Ama yine de görüyorum.
Duygularınızda bir fark var mı?
- Kalbinizin genç olması, teninizin genç olmasına yetmiyor. En çok sorular sorulardan birisi o. Olsa güzel olacak ama... Kalp duyguların merkezi. Sanırsam bir farklılık oluyor.
Ne oldu? - Şair oldum. Özetle daha duyarlıyım, daha heyecanlıyım. Karacaoğlan gibi gördüğüm her güzele nişanlıyım.
Cem Cabay yazar mıymış?
- Yok hayır. O vasıfsız işçiymiş. Daha askerliğini yapıyormuş. Ne yapacağı da belli değilmiş. Ben, "Bu çocuk ne yapmak isterdi acaba" diye düşünüyorum. Belki ben beynimdeki kendi amaçlarımı ona monte edip, geliştirirdim. Ekonomik olarak ödenmesi mümkün olmayan bir olay. Bu çocuğun yapmak istediklerini bilip gerçekleştirebilseydim hiç olmazsa.
Nakilden 7 yıl sonra tekrar çalışmaya nasıl karar verdiniz?
- Bu piyangodan sonra tekrar işe yarayabilirim dedim. Bir sene yürüyemedim, bir sene hastanede yattım. 2 seneye yakın bastonla yürüdüm. Bu bastonu atacağım dedim. Muğla'dan istediler beni. Zaten kendi memleketim. Birkaç ders alır vaktimi geçiririm dedim. Bir hedefinin olması lazım insanın. Rektör beni yüksek okula müdür atadı, "Yapma, etme, yöneticilik yapacak durumum yok" dedim, ama yaptı. Arkasından Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı'na atandım. Hayatın içine bir girdim, onlarla uğraşacağım derken kendimi unuttum. Dipdiri oldum. Kendime güvenim arttı. Bu noktalara kadar geldik.
ANLATMAK ÇOK ZOR'
Yaşama ümidinizi kaybettiğiniz için mi üniversiteden ayrıldınız?
- Performansım düşmüştü. Çok hareketliyimdir. Gün boyu ders anlatırım ama artık bir dersin sonunu getiremez hale gelmiştim. 98'in aralığında dilekçemi verdim. 54 yaşındaydım.
Organ beklemek nasıl bir şey?
- Korkunç bir şey. Bu süreç içinde anlatmak kolay olmuyor. Aynı acıları tekrar anlatarak yaşamak kolay olmuyor. Benim için organ bağışına çağırmak önemli. Sürekli kalbinizin tükendiğini fark ediyorsunuz. Ama çözüm üretemiyorsunuz. Hele hele bu olay genç yaşlarda başlayınca, ki benimki 30-35 yaşlarında başladı, çok zor oluyor.
Size kalbi bağışlanan genç neden ölmüş?
- Aşk yüzünden. Kadının kardeşi kurşun sıkmış beynine. Ben fazla incelemedim çocuğun hayatını. Askerden izine gelmiş.
Merak etmediniz mi hiç
- Ben kaldıramıyorum. 23 yaşında çocuk, ben 58 yaşındayım kalp nakli olduğumda. Her gün gencecik bir çocuğun öldüğünü düşünerek yaşıyorum. Ben 4.5 yaşında çocuğumu kaybetmiştim. O gün deseler bana Amerikan Merkez Bankası'nı soy, gel çocuğunu iyi etmek için, gider soyardım. İnsan öyle bir süreç yaşıyor. O yüzden onların acısını bildiğimden, hala hazmedemiyorum. Fazla sorguluyorum. Yanlış anlaşılmasın ama ben oğlumun hala acısını yaşıyorum. Acaba annesi beni görse nasıl acı çeker, ne kadar üzülür diye düşünüyorum.
Sizin çocuğunuz neden öldü?
- Şanssızlığın bu kadarı dedirtecek cinsten o da. Bağırsak kanseri gibi çocukta milyonda bir rastlanan bir olay. O da geldi bizi buldu. Ameliyat edildi ama kurtarılamadı. Bir ay içinde kaybettik. Çok üzüntü yaşadık.
Organ bağışı konusunda ne dersiniz?
- 2000 Eylülünde kalp bir gün daha bulunmasaydı, şu anda bu röportajı sizinle yapmam mümkün değildi. 1999 Ocak ayında üniversiteden ayrılış dilekçemi verirken, "dönüşü olmayan bir süreç" içinde olduğumun farkındaydım. Eğer bu kalp bulunmasaydı, son 12-13 senede yaşadıklarımı yaşamayacaktım. Doğadaki tüm canlıların yaşam dinamiği incelendiğinde, "muhteşem bir yaşam döngüsü"nün var olduğu görülür. Doğada aslında hiçbir şey kaybolmuyor. Yeni canlıların yaşam sürecinde farklı biçimlerde, şöyle veya böyle, yer alıyorlar. İnsan, bu doğal süreçleri katılabilen, onu yeniden biçimlendirebilen en muhteşem canlı. İşte böyle bir süreç içinde, birileri zorunlu bir nedenle yaşamdan ayrılırken, yaşayabilen organlarını, ihtiyacı olan bir başkasına bağışlayabilmesi, kanımca tanrısal bir erdemliliktir. Cem ve ailesi bu erdemliliği gösterebilmiş nadir insanlardır. Cem'e, babasına rahmet dilerken, (kalbimin)annesine, kardeşlerine uzun, sağlıklı yaşamlar dilerim. Cem, bana bir yürek bağışlarken, elimden geldiğince, bu ödenemeyecek borcu, "topluma nasıl katkıda bulunarak, "Cem"leri çoğaltabilirim diye düşündüm hep.
Siz organlarınızı bağışladınız mı?
- Eşim ve çocuklarıma, vücudumun Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlanmasını söyledim. Kullanabileceklerini kullansınlar, kullanmadıklarını da öğrencilere materyal olarak sunsunlar. Üniversitede kadavra olarak kullansınlar. Yaşam kendini üretebilmektir. İnsanlığın kendisini üretebilmesi, ekonomik olduğu kadar, biyolojik olarak da yardımlaşması ile sürüyor. Biyolojik yardımlaşmanın pek çok biçimleri var. Organ bağışı bunlardan sadece biri. Herkese organ bağışını davet ediyorum. Bir tıp adamının söylemiyle, "Sevdiklerinizi gömmeyin, organlarını bağışlayarak onları onurlandırın."
Yaşama ümidinizi kaybettiğiniz için mi üniversiteden ayrıldınız?
- Performansım düşmüştü. Çok hareketliyimdir. Gün boyu ders anlatırım ama artık bir dersin sonunu getiremez hale gelmiştim. 98'in aralığında dilekçemi verdim. 54 yaşındaydım.
Organ beklemek nasıl bir şey?
- Korkunç bir şey. Bu süreç içinde anlatmak kolay olmuyor. Aynı acıları tekrar anlatarak yaşamak kolay olmuyor. Benim için organ bağışına çağırmak önemli. Sürekli kalbinizin tükendiğini fark ediyorsunuz. Ama çözüm üretemiyorsunuz. Hele hele bu olay genç yaşlarda başlayınca, ki benimki 30-35 yaşlarında başladı, çok zor oluyor.
Size kalbi bağışlanan genç neden ölmüş?
- Aşk yüzünden. Kadının kardeşi kurşun sıkmış beynine. Ben fazla incelemedim çocuğun hayatını. Askerden izine gelmiş.
Merak etmediniz mi hiç
- Ben kaldıramıyorum. 23 yaşında çocuk, ben 58 yaşındayım kalp nakli olduğumda. Her gün gencecik bir çocuğun öldüğünü düşünerek yaşıyorum. Ben 4.5 yaşında çocuğumu kaybetmiştim. O gün deseler bana Amerikan Merkez Bankası'nı soy, gel çocuğunu iyi etmek için, gider soyardım. İnsan öyle bir süreç yaşıyor. O yüzden onların acısını bildiğimden, hala hazmedemiyorum. Fazla sorguluyorum. Yanlış anlaşılmasın ama ben oğlumun hala acısını yaşıyorum. Acaba annesi beni görse nasıl acı çeker, ne kadar üzülür diye düşünüyorum.
Sizin çocuğunuz neden öldü?
- Şanssızlığın bu kadarı dedirtecek cinsten o da. Bağırsak kanseri gibi çocukta milyonda bir rastlanan bir olay. O da geldi bizi buldu. Ameliyat edildi ama kurtarılamadı. Bir ay içinde kaybettik. Çok üzüntü yaşadık.
Organ bağışı konusunda ne dersiniz?
- 2000 Eylülünde kalp bir gün daha bulunmasaydı, şu anda bu röportajı sizinle yapmam mümkün değildi. 1999 Ocak ayında üniversiteden ayrılış dilekçemi verirken, "dönüşü olmayan bir süreç" içinde olduğumun farkındaydım. Eğer bu kalp bulunmasaydı, son 12-13 senede yaşadıklarımı yaşamayacaktım. Doğadaki tüm canlıların yaşam dinamiği incelendiğinde, "muhteşem bir yaşam döngüsü"nün var olduğu görülür. Doğada aslında hiçbir şey kaybolmuyor. Yeni canlıların yaşam sürecinde farklı biçimlerde, şöyle veya böyle, yer alıyorlar. İnsan, bu doğal süreçleri katılabilen, onu yeniden biçimlendirebilen en muhteşem canlı. İşte böyle bir süreç içinde, birileri zorunlu bir nedenle yaşamdan ayrılırken, yaşayabilen organlarını, ihtiyacı olan bir başkasına bağışlayabilmesi, kanımca tanrısal bir erdemliliktir. Cem ve ailesi bu erdemliliği gösterebilmiş nadir insanlardır. Cem'e, babasına rahmet dilerken, (kalbimin)annesine, kardeşlerine uzun, sağlıklı yaşamlar dilerim. Cem, bana bir yürek bağışlarken, elimden geldiğince, bu ödenemeyecek borcu, "topluma nasıl katkıda bulunarak, "Cem"leri çoğaltabilirim diye düşündüm hep.
Siz organlarınızı bağışladınız mı?
- Eşim ve çocuklarıma, vücudumun Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlanmasını söyledim. Kullanabileceklerini kullansınlar, kullanmadıklarını da öğrencilere materyal olarak sunsunlar. Üniversitede kadavra olarak kullansınlar. Yaşam kendini üretebilmektir. İnsanlığın kendisini üretebilmesi, ekonomik olduğu kadar, biyolojik olarak da yardımlaşması ile sürüyor. Biyolojik yardımlaşmanın pek çok biçimleri var. Organ bağışı bunlardan sadece biri. Herkese organ bağışını davet ediyorum. Bir tıp adamının söylemiyle, "Sevdiklerinizi gömmeyin, organlarını bağışlayarak onları onurlandırın."
"İKİ GÜN
DAHA BULUNMASA BU İŞ ÇOKTAN SONA ERMİŞTİ"
Tüm ağır hastaların yakınları gibi, Ayhan Çıkın'ın hastalık dönemi, sevgili eşi Cemile Çıkın için de en az onun kadar yıpratıcı geçti. Ayhan Çıkın'ın her hastaneye yatışında yanında oldu, 5 defa kalbinin durmasına şahitlik etti. Çocuklarının babasını kaybetmesine günler kala gelen müjdeli haber hayatlarını değiştirdi.
Sevdiğiniz insanın yıllarca önünüzde tükenişini izlemeye nasıl dayandınız?
- Çok zor günlerdi o günler. Biz iki yıl hastanede yattık. Bunun bir yılı kalp bekledik. Daha önce de hep yattık çıktık onlar ayrı. Önümüzde kaç defa gitti, geldi. "Kalp iki gün daha bulunmasa, bu iş bitmişti" demişlerdi. Ameliyata gittiği zaman kendisi hiç haberdar değildi. Artık kaybetmiştik. Komadaydı. Zor bir duygu. Organ bağışı çok önemli.
Eşiniz kalbi pek kabullenememiş...
- Evet, Ayhan kabullenemedi kalbi. Karşı taraf için de çok zor. Alan için de çok zor. Bağışçı aileyle tanıştık. Bize geldiler. Ailesi meraklı. Bizi buldular. Biz görüşüyoruz. Onlara kalsa çok sık görüşmek istiyorlar ama Ayhan çok üzülüyor. Ben oğullarının kalbini yaşattığını söylüyorum. Seni görünce mutlu olurlar diyorum ama aksine onların üzüleceğini düşünüyor.
Kalp naklinden sonra eşinizde değişiklik fark ettiniz mi?
- İlk kalpte ben vardım ama yenisini bilemiyorum. Çok rüya görmeye başladı. Daha mülayim oldu. Artık hayata başka türlü bakıyoruz. Stressiz yaşamaya çalışıyoruz.
Tüm ağır hastaların yakınları gibi, Ayhan Çıkın'ın hastalık dönemi, sevgili eşi Cemile Çıkın için de en az onun kadar yıpratıcı geçti. Ayhan Çıkın'ın her hastaneye yatışında yanında oldu, 5 defa kalbinin durmasına şahitlik etti. Çocuklarının babasını kaybetmesine günler kala gelen müjdeli haber hayatlarını değiştirdi.
Sevdiğiniz insanın yıllarca önünüzde tükenişini izlemeye nasıl dayandınız?
- Çok zor günlerdi o günler. Biz iki yıl hastanede yattık. Bunun bir yılı kalp bekledik. Daha önce de hep yattık çıktık onlar ayrı. Önümüzde kaç defa gitti, geldi. "Kalp iki gün daha bulunmasa, bu iş bitmişti" demişlerdi. Ameliyata gittiği zaman kendisi hiç haberdar değildi. Artık kaybetmiştik. Komadaydı. Zor bir duygu. Organ bağışı çok önemli.
Eşiniz kalbi pek kabullenememiş...
- Evet, Ayhan kabullenemedi kalbi. Karşı taraf için de çok zor. Alan için de çok zor. Bağışçı aileyle tanıştık. Bize geldiler. Ailesi meraklı. Bizi buldular. Biz görüşüyoruz. Onlara kalsa çok sık görüşmek istiyorlar ama Ayhan çok üzülüyor. Ben oğullarının kalbini yaşattığını söylüyorum. Seni görünce mutlu olurlar diyorum ama aksine onların üzüleceğini düşünüyor.
Kalp naklinden sonra eşinizde değişiklik fark ettiniz mi?
- İlk kalpte ben vardım ama yenisini bilemiyorum. Çok rüya görmeye başladı. Daha mülayim oldu. Artık hayata başka türlü bakıyoruz. Stressiz yaşamaya çalışıyoruz.
http://www.sabah.com.tr/Egeli/2013/01/06/kendisi-sair-hayati-roman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder