24 Ocak 2013 Perşembe

KENDİNİ GÖZLEMEK



Bilim insanının en önemli işi, doğadaki ve toplumdaki olguları gözleyerek elde ettiği bilgileri belirli bir sonuca ulaştırabilecek şekilde analiz etmesidir. Ben sağlık bilimci değilim. Ancak yaşadığım önemli bir sağlık sorunu hakkındaki gözlemlerimi, analiz etmeden , ilgili olan insanlarla paylaşmak istiyorum. Umarım benzer sorunlarla karşılaşan insanlara bir  katkısı olur.

*
İzmir, 9 Ocak 2004
Ege Üniversitesi Hastanesi’ndeyim.
Bu gün kitap okumuşum.
 Kitabın adını yazmamışım.
Alıntılara bakılırsa, bu kitap ya Nusret Hızır’ın “Bunalım Kültüründen Yaşam Kültürüne” ya da ABD’li kalp nakli olan “Claire Sylvia’nın “Kalp Değişimi- Yeni Bir Kalp, Yeni Bir Yaşam” olabilir.
Kitapla birlikte aklıma takılan bazı gözlem ve düşüncelerimi not etmişim. TAÇ, Nisan 2007).

*
Ödünç kalpte yaşar mı eski sevdalar?” diye sormuşum kendime.
Ayrıca aşağıdaki notları düşmüşüm not defterime :
-          Dünyaya yeniden katılma çabası;
-          Ölümü hayatın doğal bir parçası olarak kabullenmek;
-          Ölüme nesnel bakabilmek;
-          Affedici olmak;
-          İnsanın kendisiyle daha derin ilişkiler kurabilmesi;
-          Sakin davranmak;
-          Dünyanın gerektiği gibi döndüğünü düşünmek;
-          Dünyaya yeniden uyum gösterebilmek (zor bir olgu);
-          Dünyaya geri gelmek, dünyevi sorunlarla kucaklaşmak;
-          Kısa bir dua etmek ; (Teşekkürler Tanrım. Bana verdiğin bugün için sana şükürler olsun);
-          Beyni – ruhu temizlemek;
-          Nekahat dönemini atlatmak;
-          Kalp nakli ameliyatı sonrası hayata uyum  sağlama çabası;
-          Hayatınızı kurtarmak için tek seçeneğe sarılmanın güçlüğü : Organ (Kalp) bulmak;
-          Cesaretli olmak . Cesaret ne ? “Cesur olmak, kendi hayatınız tehlikedeyken, başkasının hayatını kurtarmak için verilen ani karar”;
-          Kalplerini bağışlayanlar gerçekten cesur insanlardır;
-          Tıbbi aletlere bağımlı olmak;
-           Genç bir erkek olmak; kadınları düşünmek; seksi düşünmek;
-          Fiziksel iyileşme;
-          Kan değerlerinin normal değerlere dönüşmesi?
-          İyileşmeden önce ve sonraki yaşantım  hakkında :
a)      Hastaneye yatışım : 16 Mart 2000, Operasyon : 16 Eylül 2000, Hastaneden taburcu oluşum : 21 Kasım 2000.
b)      Kalp naklinden sonraki ilk konferansım : E.Ü.Ziraat Fakültesi; 10 Ocak 2002, Konu: Tarım Eğitiminin Bir Ayağı Eksik;
c)      Türkiye Milli Kooperatifler Birliği  “2002 : Kooperatifçilik  iletişim Ödülü”nü bana vermiş. Bu ödülü almak için ilk uzun yolculuğumu Mayıs 2002’de, eşimle birlikte, Ankara’ya yaptım.
d)     Ödül töreninde bir sürprizle karşılaştım : Cumhur Başkanlığı Genel Sekreteri sayın  Kemal   Nehrozoğlu,     TMKB ödül törenini benim  “Ol Hikayat” şiirimin III. Bölümünü  okuyarak açtı.
e)      Haziran 2002 : Antalya’ya gitmek. İkinci uzun yolculuğum. Antalya;Side’de  Hotel….’de Türkiye Tüketim Kooperatifleri Milli Birliği başkanı sevgili Enver Kılıç’ın davetlisi olarak “Kooperatifçilikte Yeni Gelişmeler” konulu bir konferans verdim. Bu,  ameliyattan sonraki  2. konferansımdır. 385 Tüketim Kooperatifi üyesi eğitim programına katıldı.
f)       Gençlerle beraberlik ??..


-          “Libidom artmış?  Bu ameliyattan sonra, özellikle  genç birinin kalbini almış olan hastaların çoğunun başına gelen bir durum (muş)”;
-          Bu yeni “kendime” yavaş yavaş alışırken, 23  yaşında birinin kalbini taşıyan 58 yaşında bir adam olarak  ortalıkta dolaşmak fikri bana komik gelmeğe başladı;
-           Bana bu kadar yakın ve bu kadar tanıdık bir şeyin böylesine gizemli oluşu garip ve şaşırtıcı bir durum;
-          Bu kalp beni nasıl etkiliyor ?
-          “Yeni ben”  nasıl biriyim?
-          Gençliğimin bilimkurgu romanlarının konusu olan bir yaşamın kahramanı olmak nasıl bir şey ?
*
En temel noktada çok dikkatli olmalı :
a)      Vantrirejectien  ilaçları aldığımdan dolayı sürekli bağışıklık sistemi için  tehdit oluşturabilecek şeylere karşı  tetikte durmak;
b)      Soğuk algınlığına, gribe karşı çok hassasım;
c)      Herhangi bir hayvan ısırması, yaralanma olaylarına karşı kuduz aşısı, tetanoz aşısına karşı hayati tehlikem varmış;
( Not : 2005 mayıs ayında köyde yeğenimin köpeği ısırdı. Hemen Yatağan Hastanesine götürdüler. Oradan Muğla hastanesine sevkettiler. Yatağan’da ben ve doktor , Prof Dr. Mustafa Akın’la konuştuk . Hemen İzmir’e çağırdılar. 1,5 saatte yeğenlerim İzmir’e getirdiler. Doç Dr. Sanem Nalbantgil, E.Ü.Hastanesinde Kalp Damar Cerrahisi  yoğun Bakım Servisinde 12 gün gözetim altında tuttu. Kuduz ve tetanoz aşısı için çok tedirgindiler. Sonuçta her iki aşıyı yaptılar . 60 adette antibiyotik oldum. Uzun süre kendimi toparlamakta güçlük çektim ).

Bağışıklık iyi çalışmadığı için küçük bir soğuk algınlığı hayatımı tehdit edebilecek bir   hastalığa dönüşebilir. 
Bunlara karşı nasıl önlem almalı ?
-          Hasta insanlardan uzak durmak;
-          Ellerimi, vücudumu  sürekli temiz tutmak
-          Mikroplu ortamlardan, hayvanlardan, çocuklardan uzak durmak;

Ameliyattan yaklaşık bir sene sonra üşüttüm.
Dehşete düştüm. Hemen hastaneye gittim, yattım.
Ancak çevremdeki diğer insanlara göre kışları daha iyiyim .
 Sanırım sürekli aldığım ilaçların etkisinden.
Bir de her gün  bir adet incir ve ceviz, 1-2 tatlı kaşığı ballı polen tozu alırım. Bir de yoğurt ve bir çorba kaşığı zeytinyağı içmek, yemek reçetemin önemli bir parçası oluyor

Kalp nakli ameliyatından sonraki sağlık durumuma ait bazı gözlemler :
-          Soluk alış verişim normalleşti;
-          Eskiden çok sık nezle olur, burunlarım tıkanırdı. Artık bunları yaşamıyorum;
-          Ameliyat öncesi  sürekli oksijen yetersizliği yaşardım ; kayboldu;
-          Sol bacak ağrılarım vardı; arttı.

Kalp nakli ameliyatları oldukça yeni.
 Gerçi Türkiye’de ilk kalp nakli ameliyatının 1968’de yapıldığı belirtiliyor.
Ege Üniversitesi’nde ilk kalp nakli ameliyatı 1998’de yapılmış.
Ben 2000 Eylül’ünde kalp nakli olan 11. kişiyim.

        *
   Kalp nakli ameliyatı ile  ilgili aydınlatılacak bazı sorunların olduğu kanısındayım :

-          Hayatım boyunca hep düşük tansiyondan şikayetçiydim. Operasyon sonrası normalleşti. (Not : 2007 yılı başlarında tansiyonumda bazı düzensizlikler yaşadım. Son aylarda tansiyon düzenleyici ilaç kullanmaya başladım).
-          Ameliyattan önce çok terlerdim. Ameliyat sonrası terleme olayı çok nadir.
-          Ameliyat öncesi çok üşürdüm. Şimdi eskisi kadar  üşümüyorum.
-          Ameliyat öncesi yeterli oksijen alamadığımdan boğulacak gibi olurdum. Şimdi rahat oksijen aldığımı hissediyorum.
-          Her eylül geldiğimde yaşantımı gözden geçiriyor, bana kalbini bağışlayan delikanlı için duygularımı şiirleştiriyorum.
-          İlaç kullanımının  getirdiği yenilikler : acayip yemek yeme ihtiyacı duymak; vücudumun kıllanması; kulak ve burnumdaki kıllar çoğaldı; Göğsümde çıkan bir kıl habire uzadı. Önce dokunmadım. Sonra onu kestim. Bir daha çıkmadı.

Organını aldığım kişinin kimliği beni etkiliyor mu?
-          Eski kimliğimde bir değişme var mı ?
-           Eskiden çok öfkeli, çabuk tepki gösteren biriydim. Şimdi daha sakinim.
-           Rüyalarım çok farklılaştı. Daha çok genç kızlarla uğraşıyorum.
-           Ayrıca rüyalarımın mekanı hem bu dünya, hem de öbür dünya. Rüyalarımda yer alan insanlarda öyle.
Bana organını veren kişi nasıl biriydi ?
-          Bugüne kadar araştırmadım;
-          Hiper aktif mi?
-          Sağlığı nasıldı ?
-          Yaşamda ne yapmak istiyordu ?
-          Hayatı nasıl yaşamak istiyordu? Vb…

 Tüm bu soruların yanıtlarını yaman  merak ediyorum.
 Ama araştırmaya girişemiyorum.

Ocak, 2004.İzmir.
T.Ayhan ÇIKIN

KANATSIZ MELEKLER


Çarşamba, 11 Mayıs 2011
Dünyada çağdaş hemşireliğin kurucusu olan Florence Nightingale (1820- 1910  ) (Florans Naytingel)’in doğum günü 12 Mayıs,  Dünya Hemşirelik Günü, olarak kutlanmaktadır.
Hemşirelik çok özel bir meslek dalıdır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 2000 yılının tümünü onlarla geçirdim.  Diyebilirim ki kamu hizmet alanında çalışan en fedakar, aldığı maaşı en üst düzeyde hak eden, aldığı  karşılığın  çok ötesinde hizmet sunan ender  meslek grubudur hemşirelik. Daha hastanenin kapısından girdiğinizde sizinle ilk temasa geçen onlardır. Eğer operasyonluk bir durumunuz varsa sizi ameliyata hazırlayan, size moral veren onlardır. Gerek ameliyathane de, gerekse yoğun bakım birimlerinde ölümle yaşam arasındaki çizgide sizi yaşama bağlamaya uğraş veren ekibin en önemli üyelerinden birisidir hemşire. Hastanede yaşama tutunurken ya da yaşamdan ayrılırken sizinle birlikte sevinen/üzülen kişidir hemşire.
2000 yılının hangi ayıdır anımsamıyorum. Ölümün siyah örtüsünün sıcak bir dalga gibi  üstüme  yayıldığında “başak saçlı hemşire”nin tesadüfen yanı başımda olması, ilk kalp masajlarını büyük bir özveriyle gerçekleştirmesi, bugünkü yaşamımın penceresini ardına kadar açmıştır. Yine ayni günlerde E.Ü.Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji kliniğinin Yoğun Bakım  biriminin o bitmez tükenmez çabalarında, tüm özel sıkıntılarını arkalarında bırakarak, hastalarına yaşam aşılamaya uğraşan“ne hemşireler gördüm ben.”
Bitmeyen gecelerin birisinde Yoğun bakım ünitesinde, yanımdaki dört hasta  hayata veda ederken hemşirelerin “ölümün önüne geçme” uğraşılarına gördüm . Sabaha doğru, öteki hastaları uyandırmadan,  “X olanlar” üniteden çıkarıldıktan sonra iki hemşirenin hiç aklımdan çıkmayan iki farklı çığlığına tanık oldum : biri ağlama krizine tutulmuş, diğeri de gülme krizine. Ancak bu  çığlıklar hiçte bildiğimiz bir gülüşe/ağlayışa  benzemiyordu. Ölümle yaşamın kesiştiği noktada bir kaybedişin iki farklı çığlığını yansıtıyorlardı.  Yaşamımda , acıya/ölüme bu kadar  yakışan başka bir gülüş duymadım bugüne dek..
Işık saçlı kızlarımızın  hemşirelik gününü kutluyor, onlar için 2001 yılında yazdığım  “Işık Saçlı Kadınların Türküsü” adlı  bir şiiri sizlerle paylaşıyorum (Slayt olarak da izleyebilirsiniz):
IŞIK SAÇLI  KADINLARIN TÜRKÜSÜ



  -E.Ü. Tıp Fakültesi Kardiyoloji ve Kalp-Damar

Cerrahisi Anabilim Dalı hemşireleri  için-




                   "Savur saçlarını güzelim

                    Bir bayraksın sen yanıbaşımda



                                 Necati CUMALI

  *

Senli benli başak kadın

Sabahları erkenden çıkarsın yola

Çılgın bir gülmecedir sanki sevgin

Haziranın buğday başağı kadın

Anadolu'mun çiçek saçlı kadınları

Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?



Bir avuç sevgi toplasam seslerinizden

Kalp ağrılarım dağılır gider bakışlarınızda

Bir  demet buğday olsam avuçlarınızda

Buğday tenli başak saçlı kadınlarımız

Avuçlarında umar taşıyan bacılarımız

Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?



Beyaz bir melek gibi uçar kalabalıklarda

O kadın, bu kadın: birbirilerine benzerler

Ama başak saçlı hemşireye nasıl da benzerler

Klinik kapılarında pırıl pırıl

Anadolu'mun ışık saçlı kadınları

Kalbimin kızıl saçlı bacıları

Nasıl yazsam destanınızı sizin ?



Ben, sen, o ... yürüyüp gidiyorsunuz

Gözlerinizde kadir bilmezliğin bir hüznü

"hüzün ki en çok yakışandır" size

belkide ençok anladığınız(*)

Sanki yaşamınız beyaz bir yazgı gibi

Karanlığa bir ışık çekip gidiyorsunuz

Anadolu'mun buğday saçlı kadınları

Nasıl söylesem şiirlerinizi sizin?



Yüzleriniz anıştırır ayrılıkları ve aşkları

Belirsiz bir umudun çılgın dansçıları

Ama oralarda kalmazlar, dost yüzler ararlar

Nice umarsızların gözlerinde ışıklar açtıran

Anadolu'mun sarmaşık saçlı kadınları

Nasıl yazsam dostluklarınızı sizin ?


T.Ayhan ÇIKIN


YAŞANMIŞLIĞIN İZDÜŞÜMÜ: ANLAR


Çarşamba, 30 Mart 2011

Cumhuriyet’te  Orhan Bursalı, Ö. Dinçer’i savunuyor mu? Anlayamadım.
Ya Öztin Akgüç’ün yazısı… Sanırım Cumhuriyet yazarları “ kara mizah Türkiye’yi” yeni bir mizah tarzıyla yorumluyorlar…
Haber başlıkları daha da ilginç :
“Eğitimli kadınlar sokağa daha çok çıktıkları için daha az dindardır”
… demiş Prof.  titrli Adalet Bakanlığı Danışmanı Soyaslan…


Ya Devlet Bakanı Ali Babacan ne demiş :
“Kadınların evde oturması iyiye işaret, demek ki kocaları iyi kazanıyor.”
Ne  demeli ?
Siyasetin dar kavşağın da  Türkiye sıkışıyor mu ?
Yoksa ne esprili siyasetçilerimiz, bürokratlarımız varmış diye gülümsemeli miyiz ?
Böyle bir zihniyet  “değişim”i felsefesi üzerinde nasıl bir politika üretilebilir ? Yıllardır çöreklenmiş ve sorun çözemeyen bir politik yapı üzerine geçirilmiş dış destekli bir şablonla mı  karşı karşıyayız ?

Zeynep Oral’ın  “Zaman Üzerine”  yazısı Oktay Rifat’ın dizeleriyle başlıyor :
“… avucundayız zamanın
 bir kağıt gibi buruşturulup atılmak için”

Büyük usta nasıl da betimlemiş hapishanelerde geçen zamanı ?

“…Hapiste en insafsız gardiyan – zaman” -  (N.Hikmet).
*
Ya hastanelerde geçen zaman ?..
Beklentilerin ucuna takılıp gitmiştir zaman.
Hele bir organ bağışı bekliyorsanız…
Biri şöyle veya böyle ölecek …
 Siz de onun organı ile sağlığa kavuşacaksınız ?..
Düşünebiliyor musunuz ?
Biri ölecek, biri de onun bağışıyla kurtulacak ?
 Ne muhteşem bir denklem   değil mi ?
Böyle bir ikilemi yaşayanlar için …
 Hastanelerde, yaşama/ ölüme koşucudur zaman.
Neyi, nerede yakalarsa ,
yaşam/ölüm ikileminden birini
diğerinin yerine geçirecektir zaman .

Anlar :
 acı veren, utanç veren, korku veren, kahreden anlar.
 sevinç dolu, sevgi dolu, ışıklı, güzel, sıcak, keyifli anlar.
‘Bir gün’, ‘bir an’, bir hafta, bir ay, bir yıl.
Yaşanmışlığın izdüşümleridir anlar”.
Mutlu anları çoğaltmak için
Yaşamın şarkılarını üretmelidir insan .

 

T. Ayhan ÇIKIN
5 Ocak 2004, Ege Üniversitesi Hastanesi 





23 Ocak 2013 Çarşamba

İLETİLERDEN-1 . İNSAN NE ZAMAN ÖLÜR ?


15 Ekim 2010 13:52 tarihinde emine cin <eminecinn@hotmail.com> yazdı:
https://mail.google.com/mail/?shva=1#inbox/12baf84b6fe48d1f
insan ne zaman ölür? sanırım  öldürdüğünü zannettiği kendisinin aslında kendisi olmadığını öğrendiğinde... yani onca zaman kendisini  öldürürken tutunduğu dallar kopa kopa  olgunlaşırken hep özde hani kendisini kendisi yapan o özde tutunduğu  dallar vardır, değil mi? işte o tutunduğunun kendinden kopması ile ölünüyor... bu, babayı kaybetmek... anayı.... kardeşi, oğulu, eşi ve kızı kaybetmek gibidir. ama bu kayıplar fiziki kayıpların ötesinde hani birliktesin ama uzaksın gibi olunca çok kötü... hele bu uzaklaşma evlatlarla olunca işin içine insanın kendisiyle hesaplaşması giriyor, nerde hata yaptığının.... ve böylece onca zamanı boşa harcadığının... bütün bilgilerinin aslında bildiği olmadığının... kötü yani o zaman, "nefes almak niye?" diyesi geliyor insanın... kötü... çok kötü...
*
Sevgili Emine Hanım,
Okuduklarım içimi öylesine acıttık ki, umuyorum ve dileğim odur ki sizin böyle bir acı yaşamamış olmanızdır ama yine de ancak çok yakınlarının acısını yaşayanlar bu kadar yürekten koparak yazmaktan kendini alamaz, dedim. Bugünlerde ben gülünecek yanlışlar yapıyorum. Değerli Ayhan Çıkın Ağabeyimiz bir şiirle güzel bir kardeşimizi anmıştı. Ben de karşılık olarak kim olduğunu tanıyamadığımı yazmıştım. Meğer Ayhan ağabeye yüreğini veren kişiymiş. Uzun yıllardır o genç kardeşimizin yüreğiyle yaşıyormuş... Sevginin olduğu gibi acınında tarifi yok biliyorum ve yine ne yapılsa acı, hele böyle yüreğini kanatırcasına derinden olunca çaresi hiç yok. Ne olur yine de sizi böylesine acılar yaşatandan dostların sevgisinin sizinle olduğunu anımsayın, olmaz mı?
Dostunuz, kardeşiniz Selçuk Oğuz

7 Ocak 2013 Pazartesi

Kendisi Şair Hayatı roman-5


Kendisi Şair Hayatı roman-4


Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN, Berrin Tuncel Birer, Cemile ÇIKIN


Kendisi Şair Hayatı roman-3


Röportaj sırasında


Kendisi Şair Hayatı roman-2


Röportajı Yapan :Berrin Tuncel Birer- Gazeteci


Kendisi Şair Hayatı roman-1


Küçüklüğü.....


Kendisi Şair, Hayatı Roman-Başlık


İkinci Kalple, 6.01.2013


Sabah Egeli


Egeli Röportaj- 6.1.2013


6.01.2013


6 Ocak 2013 Pazar

Kendisi şair hayatı roman




Egeli Sabah Gazetesi

http://www.sabah.com.tr/Egeli/2013/01/06/kendisi-sair-hayati-roman

06.01.2013


Küçüklüğü büyük zorluklar içinde geçen Prof. Dr. Ayhan Çıkın, kalp rahatsızlığını bursu daha fazla diye tercih ettiği Ziraat Fakültesi'nin ilk yıllarında öğrendi ama fazla önemsemedi.

Çocukluğu, kendi deyimi ile "karıncanın nehri geçmesi gibi" zorluklar içinde geçen Prof. Dr. Ayhan Çıkın, bursu daha fazla diye tercih ettiği Ziraat Fakültesi'nin ilk yılında, burs almak için girdiği sağlık kurulunda kalbinde problem olduğunu öğrendi. O yıllarda gençliğin etkisiyle pek önemsemedi bu hastalığı. Bir süre için kalbini unuttu bile, ta ki o uykularını bölen öksürükler ve evden çıkmak istememesine yol açan yorgunluk hissi ile kendisini tekrar hatırlatıncaya kadar. Yıllarca doktor doktor, hastane hastane gezdi ancak, "Sizden de sonuç alamazsam bir daha doktora gitmeyeceğim" dediği genç bir doktor, kalp yetmezliği teşhisini koydu. Hasta kalbi Ayhan Çıkın'ı 2000 yılına kadar taşısa da, yıllar çok zor geçti. Hastane neredeyse ikinci evi olmuştu. Sevgili kızlarının ikisinin de düğünlerine, hastaneden izinli çıkarak gidebildi. Giderek nefes almakta dahi zorlanan Ayhan Çıkın, eşi kızının doğumu için Malatya'da olduğu günlerde iyiden iyiye kötüleşti. Allah yaşayacak ömrü verince her şey bahane olur denir ya, arkadaşının doktor oğlu, "Ayhan Amca"sını ziyaretinde durumunu fark edip, hemen hastaneye kaldırdı. 

TAM BEŞ KEZ DURDU
 

Bu dönemde Ayhan Çıkın'ın yorgun kalbi 5 kez durdu, büyük çabalarla hayata döndürüldü. Artık yolun sonuna geldiğini fark ediyordu. Hocaya acil kalp aranıyordu. Askerden izinli gelen 23 yaşındaki gencin sevgilisinin kıskanç kardeşi, hiç acımadan o güzel yüzünün ardındaki beynini parçalamış, bu gencin talihsizliği, Ayhan Çıkın'ın talihi olmuştu. Ailesi hiç düşünmeden organlarını bağışladığında, gencin aşkla çarpan kalbi, Ayhan Çıkın'a yeniden can oldu. "Bu dünyayı bırakıp giderken başkalarına yaşam bağışlamak kadar olağanüstü ne olabilir acaba?" dese de, evlatlarının kalbini kendisine hediye eden ailesiyle karşılaşmak ağır geldi hocaya. Evlat kaybının ne olduğunu çok iyi bilen Ayhan Çıkın, oğullarının yaşamını kendisi çalmış gibi hissetti, Cem Canbay'ın ailesi ile karşılaşmaktan kaçtı hep. Genç Cem'in kalbi, Ayhan Çıkın'ı sadece yaşama tutunmasını sağlamakla kalmadı, şiirinde yeni çığırlar açtı. Rüyaları değişti, tanımadığı insanlarla buluştu rüyalarında. Tüm organlarını bağışlayan, genç kalbi ile 12 yıldır yaşayan Ayhan Çıkın ile ikinci emekliliğinin ilk gününde, ölümü, kalp naklini, yeni hayatını konuştuk.
 

ÖKSÜRÜK VE TERLEME
Kalbinizde ne zaman sıkıntı başladı?
- Üniversitenin ilk yılında, burs almak için sağlık kuruluna girdiğimde bir doktor, "İleride bu kalp senin başına çok dert olacak" demişti. O aralarda pek ciddiye almadık biz. O sıralarda henüz kalp ameliyatları falan pek yoktu. 2 santimlik bir kemiğin altındaki kalbe ulaşmak çok zordu. Oraya değdi mi insan gidiyordu. Tıp korkunç mesafe aldı. Ama yine başarılı sonuçlar yoktu. Kalp hastalığı ile ölüm eş anlamlı gibiydi o sıralarda. 80'lere kadar böyle geldik. 80'li yıllarda, sabaha kadar öksürük, bir tuhaf terleme, gitmediğim doktor kalmadı. Ben ölene kadar ayakta durmayı hedeflemişim ama tükenişin farkındayım. Akciğerde 6-8 ay araştırma yaptılar. Bugünkü materyaller yok. Onun için kalpteki sorunu anlayamıyorlar. Mustafa Akın diye genç bir doktoru söylediler. Neredeyse 94 yılına gelmiştik. O kadar çok doktor gezdim ki, artık doktora gitmeme noktasındaydım. Mustafa Akın, bir hafta sonra kalp yetmezliği olduğunu söyledi. Bugün 30'a yakın anjiyo oldum ama o zaman bilinmiyordu anjiyo. Bu yüzden, bir yıl anjiyoya gitmedim ama sonunda hastaneye kaldırıldım. Anjiyoda kalbin değişmesi gerektiğini söylediler. Kalbim, tükene tükene sıfıra yaklaştı. Kalp artık pompalama yapmıyordu, giderek kalp duvarları çalışmıyordu. Çalışmayınca kendi kendine yavaşlama sürecine girdi. Bu iş artık bitti diye emekliliğimi istedim. O sırada Ege Üniversitesi'nde kalp nakli yapılmıyordu. İlk deneme 98'de oldu, ben 11'inciyim.


"KALBİNİ VEREN ÇOCUĞU GÖRDÜM"
Kalbiniz 5 defa durmuş. Neler hissettiniz o süreçte?
- Öbür dünya ile git gel kapısındayım sürekli. Bir takım bilinmezlikler var. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Hep ışık görmekten bahsedilir? 
- Ben ışık görmedim. Dehliz gibi bir yere girdim. Tabii bunlar rüya mı, hayal mi, yoksa oraya gidip geldim mi bilemiyorum. Benim felsefem farklı. O yüzden yanlış anlaşılmaktan çekiniyorum ama hissettiğim, o kadar tatlı bir yorgunluk ki simsiyah bir dalga geldi, geldi, sanki siyah örtü kapattı yüzümü, bitti. Bir karanlığın içinde gidiyorum, sadece elimi uzatıyorum, bir kapı kolu geliyor açıyorum, kendimi görüyorum, en son kapıyı açtığımda, burası da dolu. Birisi, "Senin yerin yok burada daha dön" dedi. Bir kendime geldim, herkes başımda, parmağı sallıyor doktor. Birisinde, tanıdıkları görüyorum. Sanki yaşıyor gibiler. Orada yaşıyorlar yalnız. Ninemi, babamı, tanıdıkları görüyorum. Hiç sıkıntı çekmiyorum. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Yani ölmek acılı, sıkıntılı değil... 
- Evet. Döndüğümde, "Yahu ölmek hiç sıkıntılı bir şey değilmiş" dedim. Yine bir defasında, bulutlarda geziyorum, sanki bir şeyler arıyorum. Babamla karşılaştım. Babam aldı beni sırtına, dolaştırdı, mezarlıkları gezdirdi. Götürdü, köydeki evimizin önüne bıraktı. "Oğlum senin burada daha yerin yok geri döneceksin sen" dedi. Bir defasında, çok kalabalık bir ortamdaydım. Büyük bir kapıda, bana kalbi verilen çocukla karşılaştım. "Benim beyin gitti, kalbim yaşıyor. Al bu senin olsun" dedi. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Kalp nakli yapılmış mıydı o sırada?
- Bilemiyorum. Çoğu kez kendimde değildim. Kalp bekliyorum ya bir ölçüde kendine göre bir şeyler üretiyor beyin. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Resmini görmüş müydünüz daha önce?
- Yok nerede? Ameliyattan kaç ay sonra gördüm. Resmini gördükten sonra, "İki kişilik yaşam" diye şiir yazdım. Bir ara bu yaşadıklarımı, gördüklerimi yazmayı düşünmüştüm. Çektiğim sıkıntıları anlatabilirsem, aynı süreci yaşayan insanlara katkım olur mu diye düşünmüştüm. Yazarken aynı acıları çekmeye başlayınca bıraktım. 
"BENİMLE İLGİSİ OLMAYAN RÜYA GÖRÜYORUM"
Kalp naklinden sonra kişiliğinizde değişiklik oldu mu?
- Ben de kişilik değişikliği olur diye çok duydum, okudum. Benim rüyalarım değişti. İlginç rüyalar görüyorum. Hiç benim olmayan rüyalar görüyorum. Benimle ilgisi yok. Tanımadığım insanlar, tanımadığım genç hanımlar görüyorum. Bu bir ara o kadar beynime takıldı ki, benim tekrar üniversiteye dönme sebeplerimden birisi budur. Beynimi meşgul edeyim, eğer meşgul etmezsem beni alıp götürecek diye düşündüm. Benzer olayı, "Yeni Kalp Yeni Yaşam" diye Amerikalı bir bayan yazmış. Benzer şeyleri o da yaşadığını söylüyor. Tanımadığı insanları ve kalbini aldığı insanın yakınlarını görmüş. Çok ilginç şeyler vardı bir ara bayağı inceledim ama sonra bıraktım beni de alıp götürecek diye. Bilerek, durdurmak için mücadele verdim. Bunu da işe başlayarak, kendi alanımda farklı yazılar yazarak sanırım epey hafiflettim. Ama yine de görüyorum. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Duygularınızda bir fark var mı?
- Kalbinizin genç olması, teninizin genç olmasına yetmiyor. En çok sorular sorulardan birisi o. Olsa güzel olacak ama... Kalp duyguların merkezi. Sanırsam bir farklılık oluyor. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Ne oldu? - Şair oldum. Özetle daha duyarlıyım, daha heyecanlıyım. Karacaoğlan gibi gördüğüm her güzele nişanlıyım. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Cem Cabay yazar mıymış? 
- Yok hayır. O vasıfsız işçiymiş. Daha askerliğini yapıyormuş. Ne yapacağı da belli değilmiş. Ben, "Bu çocuk ne yapmak isterdi acaba" diye düşünüyorum. Belki ben beynimdeki kendi amaçlarımı ona monte edip, geliştirirdim. Ekonomik olarak ödenmesi mümkün olmayan bir olay. Bu çocuğun yapmak istediklerini bilip gerçekleştirebilseydim hiç olmazsa. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Nakilden 7 yıl sonra tekrar çalışmaya nasıl karar verdiniz? 
- Bu piyangodan sonra tekrar işe yarayabilirim dedim. Bir sene yürüyemedim, bir sene hastanede yattım. 2 seneye yakın bastonla yürüdüm. Bu bastonu atacağım dedim. Muğla'dan istediler beni. Zaten kendi memleketim. Birkaç ders alır vaktimi geçiririm dedim. Bir hedefinin olması lazım insanın. Rektör beni yüksek okula müdür atadı, "Yapma, etme, yöneticilik yapacak durumum yok" dedim, ama yaptı. Arkasından Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı'na atandım. Hayatın içine bir girdim, onlarla uğraşacağım derken kendimi unuttum. Dipdiri oldum. Kendime güvenim arttı. Bu noktalara kadar geldik. 

ANLATMAK ÇOK ZOR'
Yaşama ümidinizi kaybettiğiniz için mi üniversiteden ayrıldınız? 
- Performansım düşmüştü. Çok hareketliyimdir. Gün boyu ders anlatırım ama artık bir dersin sonunu getiremez hale gelmiştim. 98'in aralığında dilekçemi verdim. 54 yaşındaydım. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Organ beklemek nasıl bir şey?
- Korkunç bir şey. Bu süreç içinde anlatmak kolay olmuyor. Aynı acıları tekrar anlatarak yaşamak kolay olmuyor. Benim için organ bağışına çağırmak önemli. Sürekli kalbinizin tükendiğini fark ediyorsunuz. Ama çözüm üretemiyorsunuz. Hele hele bu olay genç yaşlarda başlayınca, ki benimki 30-35 yaşlarında başladı, çok zor oluyor. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Size kalbi bağışlanan genç neden ölmüş?
- Aşk yüzünden. Kadının kardeşi kurşun sıkmış beynine. Ben fazla incelemedim çocuğun hayatını. Askerden izine gelmiş. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Merak etmediniz mi hiç 
- Ben kaldıramıyorum. 23 yaşında çocuk, ben 58 yaşındayım kalp nakli olduğumda. Her gün gencecik bir çocuğun öldüğünü düşünerek yaşıyorum. Ben 4.5 yaşında çocuğumu kaybetmiştim. O gün deseler bana Amerikan Merkez Bankası'nı soy, gel çocuğunu iyi etmek için, gider soyardım. İnsan öyle bir süreç yaşıyor. O yüzden onların acısını bildiğimden, hala hazmedemiyorum. Fazla sorguluyorum. Yanlış anlaşılmasın ama ben oğlumun hala acısını yaşıyorum. Acaba annesi beni görse nasıl acı çeker, ne kadar üzülür diye düşünüyorum. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Sizin çocuğunuz neden öldü? 
- Şanssızlığın bu kadarı dedirtecek cinsten o da. Bağırsak kanseri gibi çocukta milyonda bir rastlanan bir olay. O da geldi bizi buldu. Ameliyat edildi ama kurtarılamadı. Bir ay içinde kaybettik. Çok üzüntü yaşadık. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Organ bağışı konusunda ne dersiniz? 
- 2000 Eylülünde kalp bir gün daha bulunmasaydı, şu anda bu röportajı sizinle yapmam mümkün değildi. 1999 Ocak ayında üniversiteden ayrılış dilekçemi verirken, "dönüşü olmayan bir süreç" içinde olduğumun farkındaydım. Eğer bu kalp bulunmasaydı, son 12-13 senede yaşadıklarımı yaşamayacaktım. Doğadaki tüm canlıların yaşam dinamiği incelendiğinde, "muhteşem bir yaşam döngüsü"nün var olduğu görülür. Doğada aslında hiçbir şey kaybolmuyor. Yeni canlıların yaşam sürecinde farklı biçimlerde, şöyle veya böyle, yer alıyorlar. İnsan, bu doğal süreçleri katılabilen, onu yeniden biçimlendirebilen en muhteşem canlı. İşte böyle bir süreç içinde, birileri zorunlu bir nedenle yaşamdan ayrılırken, yaşayabilen organlarını, ihtiyacı olan bir başkasına bağışlayabilmesi, kanımca tanrısal bir erdemliliktir. Cem ve ailesi bu erdemliliği gösterebilmiş nadir insanlardır. Cem'e, babasına rahmet dilerken, (kalbimin)annesine, kardeşlerine uzun, sağlıklı yaşamlar dilerim. Cem, bana bir yürek bağışlarken, elimden geldiğince, bu ödenemeyecek borcu, "topluma nasıl katkıda bulunarak, "Cem"leri çoğaltabilirim diye düşündüm hep. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Siz organlarınızı bağışladınız mı?
- Eşim ve çocuklarıma, vücudumun Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlanmasını söyledim. Kullanabileceklerini kullansınlar, kullanmadıklarını da öğrencilere materyal olarak sunsunlar. Üniversitede kadavra olarak kullansınlar. Yaşam kendini üretebilmektir. İnsanlığın kendisini üretebilmesi, ekonomik olduğu kadar, biyolojik olarak da yardımlaşması ile sürüyor. Biyolojik yardımlaşmanın pek çok biçimleri var. Organ bağışı bunlardan sadece biri. Herkese organ bağışını davet ediyorum. Bir tıp adamının söylemiyle, "Sevdiklerinizi gömmeyin, organlarını bağışlayarak onları onurlandırın." 
"İKİ GÜN DAHA BULUNMASA BU İŞ ÇOKTAN SONA ERMİŞTİ"
Tüm ağır hastaların yakınları gibi, Ayhan Çıkın'ın hastalık dönemi, sevgili eşi Cemile Çıkın için de en az onun kadar yıpratıcı geçti. Ayhan Çıkın'ın her hastaneye yatışında yanında oldu, 5 defa kalbinin durmasına şahitlik etti. Çocuklarının babasını kaybetmesine günler kala gelen müjdeli haber hayatlarını değiştirdi. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Sevdiğiniz insanın yıllarca önünüzde tükenişini izlemeye nasıl dayandınız?
- Çok zor günlerdi o günler. Biz iki yıl hastanede yattık. Bunun bir yılı kalp bekledik. Daha önce de hep yattık çıktık onlar ayrı. Önümüzde kaç defa gitti, geldi. "Kalp iki gün daha bulunmasa, bu iş bitmişti" demişlerdi. Ameliyata gittiği zaman kendisi hiç haberdar değildi. Artık kaybetmiştik. Komadaydı. Zor bir duygu. Organ bağışı çok önemli. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Eşiniz kalbi pek kabullenememiş...
- Evet, Ayhan kabullenemedi kalbi. Karşı taraf için de çok zor. Alan için de çok zor. Bağışçı aileyle tanıştık. Bize geldiler. Ailesi meraklı. Bizi buldular. Biz görüşüyoruz. Onlara kalsa çok sık görüşmek istiyorlar ama Ayhan çok üzülüyor. Ben oğullarının kalbini yaşattığını söylüyorum. Seni görünce mutlu olurlar diyorum ama aksine onların üzüleceğini düşünüyor. 
http://www.sabah.com.tr/c/i/radioBullet.jpg Kalp naklinden sonra eşinizde değişiklik fark ettiniz mi? 
- İlk kalpte ben vardım ama yenisini bilemiyorum. Çok rüya görmeye başladı. Daha mülayim oldu. Artık hayata başka türlü bakıyoruz. Stressiz yaşamaya çalışıyoruz. 

http://www.sabah.com.tr/Egeli/2013/01/06/kendisi-sair-hayati-roman