22 Ekim 2013 Salı

Organ nakli beklerken ölüyorlar


Türkiye'de kalp nakli bekleyenlerin yüzde 57'si, karaciğer bekleyenlerin yüzde 55,27'si, böbrek bekleyenlerin ise yüzde 6,86'sı nakil olamadan yaşamını yitiriyor.
İSTANBUL -  Türkiye ’de, Sağlık Bakanlığı sistemine kayıtlı 28 bin 392 kişi, organ nakli için sıra bekliyor. 2013 yılının ilk 10 yılında Türkiye genelinde 5 bin 519 nakil gerçekleştirildi, ancak nakil için sırada bekleyen hastalardan birçoğu sıra kendilerine gelemeden hayat mücadelesini kaybetti. Kalp nakli bekleyen 86, karaciğer nakli bekleyen 367, akciğer nakli bekleyen 11, böbrek nakli bekleyen 940 kişi, nakil olamadan yaşamını yitirdi. Beyin ölümü gerçekleşen 1298 kişiden yalnızca 304’ünün organları bağışlandı.

Yaşar Üniversitesi, bu rakamlardan yola çıkarak, organ bağışı bilincinin yerleşmesi ve bağışın artmasına katkıda bulunmak amacıyla, Bornova İlçe Sağlık Müdürlüğü ile işbirliği yapıp kampanya başlattı.

YILDA 3 BİN ORGAN BAĞIŞI GEREKİYOR
Bornova İlçe Sağlık Müdürlüğü görevlileri, üç gün boyunca Yaşar Üniversitesi’nde stant açarak bağış topladı. Yetkililer, organ bağışının yanı sıra yüz gibi dokuların da bağışı konusunda her zamankinden daha fazla ilgi gördüklerini kaydetti. Bornova İlçe Sağlık Müdürü Dr. Tevfik Oğuz , organ bağışının artması gerektiğini belirterek şu bilgileri verdi: “Avrupa ülkelerinde, organ vericilerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlı kaynaklıyken, Türkiye’de tam tersine organ vericilerinin yüzde 75‘i canlı, yüzde 25’si kadavra kaynaklı. Son yıllarda ülkemizde de kadavra verici bulma oranı az da olsa artmış görünüyor. Ancak bu yeterli değil. Batılı ülkelerle aynı seviyeye gelmek için Türkiye’de bir yılda 2 bin–3 bin arasında kadavra donör bağışının olması gerekiyor. Türkiye’de son derece başarılı organ nakilleri yapılmasına rağmen organ nakillerinin sayısı çok az.”

‘BANA NE ZAMAN SIRA GELECEK?’
Kampanyada ilk bağışı, kornea nakliyle görme yetisine yeniden kavuşan Yaşar Üniversitesi personeli Filiz Akar, tüm organlarını bağışlayarak yaptı. Gözündeki Keretokonus hastalığı nedeniyle kornea nakli yapılan 31 yaşındaki Akar, 1996 yılında hastalık teşhisinin konulduğunu, 2001 yılında ise kornea nakli yapılmasına karar verildiğini belirtti. Nakil için 4 yıl beklediğini ifade eden Akar, “Bir gözüm, bu hastalık nedeniyle hiç görmüyordu. Genetik bir hastalık olduğunu söylediler. 2005 yılında kornea nakli olarak sağlığıma kavuştum. Organ beklemek, her gün, ‘Acaba bana ne zaman sıra gelecek’ diye beklemek stresini yaşamak nedir çok iyi biliyorum. Bu nedenle tüm organ ve dokularımı bağışladım” diye konuştu.

EN ÇOK BÖBREK NAKLİ BEKLENİYOR
Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, sisteme kayıtlı 28 bin 392 kişi, organ nakli için sıra bekliyor. 2013 yılında bugüne kadar çeşitli hastanelerde 5 bin 519 nakil gerçekleştirildi. Bu sayı, 2 bin 311 böbrek, 46 kalp, bin 1 karaciğer, 25 akciğer, 1 kalp kapağı, 3 pankreas, 2 bin 132 de kornea nakli olarak ortaya çıktı. Organ nakli bekleme sırasında ise birinci sırayı böbrek bekleyenler alıyor. Ülke genelinde, 20 bin 799 kişi böbrek, 385 kişi kalp, 2 bin 57 kişi karaciğer, 40 kişi akciğer, 2 kişi ince bağırsak, 3 kişi kalp kapağı, 233 kişi pankreas, 4 bin 873 kişi ise kornea için nakil sırası bekliyor. Yine bakanlık verilerine göre kamu ile üniversite hastaneleri ve özel merkezlerde tedavi gören 56 bin 44 diyaliz hastası bulunuyor.

Bağışçı da İstanbul 1. sırada 
Bakanlık kayıtlarına göre, 2013’te bugüne kadar Yoğun Bakım İzleme Sistemi ile takip edilen 1298 hastanın beyin ölümü gerçekleşti. Ancak bu hastalardan yalnızca 304’ünün ailesi organlarının bağışına izin verdi. İzmir , beyin ölümü gerçekleşen hastaların organlarının bağışlanma izni alanında Bursa ile birlikte yüzde 32’lik oranla Türkiye birincisi konumunda. İzmir’de, beyin ölümü gerçekleşen 148 hastanın 47’sinin aile onayıyla organları bağışlandı. 2013’te 2 bin 663 canlıdan nakil gerçekleştirilirken 304 nakil ise kadavradan yapıldı.
İzmir İl Sağlık Müdürlüğü verilerine göre, 2008 yılından bugüne kadar İzmir’de 6 bin 181 kişi yaşarken organlarını bağışladı. En yüksek bağışçı sayısı ise 2013 yılında 10 Ekim tarihine kadar, 2 bin 116 kişi olarak gerçekleşti. İzmir bu rakamla, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, İstanbul ve Adana’nın ardından 3. sırada bulunuyor. İstanbul’da 3 bin 411 kişi, Adana’da ise 3 bin 178 kişi yaşarken organlarını bağışladı. Türkiye genelinde ise toplam 16 bin 9 (RADİKAL)

27 Ağustos 2013 Salı

10 yıldır başkasının kalbiyle yaşıyor /Yorumlar



10 yıldır başkasının kalbiyle yaşıyor

 Yorum sayısı: 1 - 7 / 7
 1 
18.12.2010 00:18:09
Hocam keyfinize bakın, istatistiklerle hiç ilgilenmeyin, her hasta ve hastalık kendine özeldir. Mutlu nice yıllar dilerim.
17.12.2010 16:53:48
sistemde bilmediğimiz olaylar cereyan ediyor... beş duyu ile algılayamadığımız... gerçek ölümüm son anına kadar kişinin arınması görevli meleklerle devam eder... siz onların fişini erken çekerek diğer boyuta geçecek olanın berzah(geçiş) boyutundaki arınmasını engelliyorsunuz... sırf kendiniz için...
17.12.2010 12:08:45
Şair Dostum, Güzel İnsan Ayhan ÇIKIN'a takma kalple uzun yaşama rekorlarını parçalamasını ve yüzünden gülümsemesinin eksik olmamasını, şiirleriyle, düşünceleriyle daha uzun yıllar bizi aydınlatmasını dilerim. Sağlıklı daha nice baharlarda birlikte olmak üzere. Senin beynini ve kalbini seviyoruz !
17.12.2010 09:51:57
Ayhan beyin resmine baktigim'da,idael kiloda olmadigi gözüküyor.Spor yapsin bence sonra 23'lük kalp olsa bilene onu tekrar'dan rahatsiz eder!
17.12.2010 09:15:54
Yaziyi okuyunca cok duygulandim.Allah daha uzun omurler versin.Kimseyide organ bagislamak ve organ beklemek durumunda birakmasin.Umarim silah gelistirmeye harcanan paralarin en azindan kucuk bir kismi, yapay organ gelistirmeye adanir.Dunyanin en degerli varligi insandir,onlarsiz bir anlami yoktur.
17.12.2010 08:42:26
aslında organ bağışlamak mantıklı geliyor ama bir taraftanda korkuyor insan. organ bağışlayan insanların kimlik bilgilerine ulaşmak bir şekilde mümkün. kazaya felan kurban gider diye korkuyor insan. sürekli bu konuda filmler çekiliyor gazetelerde organ mafyalarıyla ilgili haberler çıkıyor....
17.12.2010 02:48:23
Bende bundan 6 yıl önce Kalp nakli geçirdim ve şükürler olsu gayet sağlıklı ve mutluyum. Organ bağışı mutlaka desteklenmeli.

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Prof. Dr. Mustafa AKIN’ın Yazısı

Sayın Nevzat Çağlar Tüfekçi,
Sayın Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN hocamız Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi olarak  görev yaptığı dönemde  ayni üniversitenin mensubu olmak nedeniyle sağlık problemleri olduğunu ifade ederek görüşme isteği üzerine hekim hasta ilişkimiz başlamış oldu. Biz hekimlerin dostlukları hasta yakını olma durumu, bizzat kişinin kendisinin hasta olması üzerine bir vesile ile kurulur. Tarım ekonomisi ağırlıklı akademik çalışmaları olan hocamızla sağlık nedeniyle başlayan dostluğumuz hafta sonları İzmir- Kemalpaşa’daki kiraz bahçesinde neşeli, yapıcı ve kalıcı sosyal ilişkilerle giderek büyüdü. Hocamızın rahatsızlığı ileri kalp yetersizliği tablosuydu. Öneriler, yoğun ilaç tedavisi, istirahat etmesi yönünde telkinlerimiz dinamik yapıya sahip Ayhan hocayı psikolojik olarak giderek yıpratmaya başlamıştı. Daha çok çalışıyor, akademik kulvarda kendini daha çok yoruyor, sanatçı yönüyle ilgili şiirlerini hiç aksatmadan yazmaya çalışıyordu. Hastalığının seyri hızlanmış, ilaç dozları yeterli olmamaya başlamıştı. Daha çabuk yoruluyor, terliyor, nefes almada güçlük çekiyor, kısacık yürüme mesafelerinde hemen yoruluyordu. Artık sıkıntısı tolere edemeyeceği şekilde kendisini rahatsız etmeğe başlamıştı. Hastaneye yatışlar  sıklaşmış, yattığı yerde bile zorlukla nefes alır hale gelmişti. Tedavi seçenekleri giderek azalıyor, tıbben bir şeyler yapamamanın çaresizliğini bir tıp mensubu olarak her an hissediyor olmanın üzüntüsü bizi sonuç hakkında zaman zaman daha karamsar yapıyordu. Artık dönüşü olmayan bir yola girdiğimizi düşünüyor, sona kendimizi yavaş yavaş hazırlamaya çalışıyorduk. Üniversitemiz Kalp-Damar Cerrahisi Türkiye’de kalp nakli konusunda referans bir merkez, Hocamızı bir kalp nakli kurtarabilir. Hazır bir kalp olacak bizde onu hocamıza nakledeceğiz. Geriye doğru bakınca ne kadar ütopik düşünebiliyoruz. Aylarca hastanede yatan Ayhan hocanın kalp gücü artık sıfırı tüketmiş, zaman zaman kalp masajı, bazen elektriksel şoklamayla onu hayatta tutmaya, organlarının sağlığını korumaya çalışıyorduk. Biz tıbbi olarak uğraşımızın maksimumunda, hoca direncinin son noktasındayken işte mucize Cumaovası yakınlarında bir genç motorsiklet kazası sonucu hayatını kaybediyor, aile kalbini bağışlıyor, o genç kalp Ayhan hocaya, Ayhan hocanın sevenlerine , biz Ege Üniversitesi ailesine, akademi dünyasına, sanat dünyasına umut oluyor, ışık oluyor. Kalp cerrahi ekibi başarılı bir şekilde kalbi naklediyor, dinamik Ayhan hocamıza genç kalp ile mutlu, sağlıklı, başarılı bir yaşam dilemek mutluluğunu yaşadığımız için kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Artık Hocamız yürüyor, konuşuyor, tartışıyor, şiir yazıyor, yorulmuyor  sanki hiç hasta olmamış gibi dinamik, hareketli, esprili özetle yeniden doğmuş gibi dersek yanlış bir tanımlama yapmamış oluruz.
Günler ayları izledi artık hocamız tamamen normal yaşantısına dönmüştü. İzmir’de yayın yapan bir televizyondan sağlıkla ilgili bir program yapmam ve de moderatörlük görevini üstlenmem istendi. Ben de güncel olması nedeniyle kalp yetmezliği konusunu işlemeyi ve bu oturuma kalp naklini yapan Prof. Dr. Mustafa Özbaran’ı, kalp naklinde koordinatörlük yapan Prof. Dr. Sanem Nalbantgil’i ve Hocamız Ayhan Çıkın’ı davet etmeyi uygun buldum. Çok güzel bir açılımla kalp yetmezliğini işledik  neler yapılabildiğini anlattık, sorular aldık onları cevaplamaya çalıştık. Yıllardır kafamda ütopik bir soru vardı, duygusal yaşamımızda beyin mi ? Kalp mi ?  İşte tam sırası dedim ve Hocamıza bir soru yönelttim . “Sayın Hocam  siz şiir yazıyorsunuz, sanatçı yönünüz var, duygusal durumunuzda,  sevginizde bir değişiklik oldu mu?” dedim. “Hayır hiçbir değişiklik olmadı” cevabını aldım, bunun üzerine “gençler artık sevgilinizin adını ağaçlara  çizeceğiniz kalbin içine yazmayın, sevgilinize duygularınızı beyin resmi çizerek anlatın” şeklinde ifade ile söyleşimizi bitirdim. Benim için ve bir çok kişi için ütopik olan bir soru da cevabını bulmuş oldu.
Ayhan hocam akademisyenlik özelliğinden olsa gerek hep öğretti, yönlendirdi, düşündürdü, mücadelenin ne olduğunu, kaygan kuyuda da olsanız pes etmemeyi, dik durmayı başarılı olmak için mücadele etmenin gerekliliğini anlatmaya çalıştı. İyi ki varsın Ayhan hocam, ne mutlu sizin gibi Ayhan Hocası olanlara. Saygılarımı sunuyor, sağlıklı,  mutlu bir yaşam diliyorum.

Prof. Dr. Mustafa Akın
EÜTF Kardiyoloji ABD Öğretim Üyesi

İzmir- Bornova,  9-6-2013

30 Haziran 2013 Pazar

ÖZBARAN İLE RÖPORTAJ


Nevzat Çağlar Tüfekçi’nin Mustafa Özbaran’a, Ayhan Çıkın’ın kalp nakliyle ilgili soruları ve yanıtları :
1-    Prof. Dr. Ayhan Çıkın’ın kalp nakli ameliyatıyla ilgili değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Ayhan hoca ile ilk kez Kardiyoloji kliniği yogun bakın karşılaşmış ve durumunu konuşmuştuk yıllarca kalp yetmezliği ile uğraşmış yolun sonuna geldigini hissetmiş oldukça yorgun bir durumdaydı. Kalbinin çalısmasını güçlendirme amacı ile birçok ilaç almakta ve moral olarak çok kötü durumda idi Cerrah olarak kendisi için ancak uygun donor bulunca kalp nakli yapabilmek olduğunu açıkladık ve kendisini acil listesine koyduk

2-    Ameliyat öncesi ve sonrasında nasıl bir süreç yaşandı?
Oncesinde bilinci tama yakın kapalı uyaranlara yanıt vermiyor idi, hatta nakil yapma konusunda bile tereddüt yasadık diyebiliriz. Ancak son ana kadar kendini bırakmamış kalp performansindaki bozukluk metabolizma ve ruhsal dengesini tamamen alt üst etmişti ve yeni kalp ile herseyin normale döneceğine inanarak operasyonu gerçekleştirdik.
Nakilden sonra tüm tablo hızla düzeldi gözlerini dünyaya ikinci kere çok güçlü açtığı an ekipce çok sevindik. Daha sonra normal sıkıntılar dışında bir sorunla karşılaşmadık hersey olağan gelişti

3-    Hastanın o andaki psikolojik durumuyla ilgili gözlemleriniz?
Yukarıda anlattım

4-    Sizlerin ekleyeceği, başka söylemek istedikleriniz…
200'e yakın yaptıgım kalp nakli operasyon ları arasinda bende en fazla iz bırakan şahsiyetlerden olmuştur. Her yeni bir şiirini veya kitabını okuduğumda, yeni bir goreve soyunduğunu haber aldığım da . Yüzüme tatlı bir tebessüm çöker ve geçtiğimiz o fırtınamsı günler aklıma gelir iyi ki yapmisiz derim. 

Topluma tüm beynini herseyini adamış bir insana, toplumun bir hediyesidir o kalp.....

Prof.Dr.Mustafa Özbaran
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Bornova-İzmir Türkiye

Mustafa OZBARAN M.D.
Professor, Cardiac Surgeon

İş.   : +90(232)3904050

1 Haziran 2013 Cumartesi

“… toplumun bir hediyesidir o kalp…”



Kalp nakli ve yapay kalp nakli operasyonları ile kök hücre tedavisiyle kalp kaslarının onarılmasında çığır açan başarılı operasyonlara imza atan bir isim olarak ülke genelinde tanınan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Özbaran’ın 2000 yılında kalp naklini gerçekleştirdiği Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN   ile ilgili değerlendirmesi :

“Topluma tüm beynini, her şeyini adamış bir insana, toplumun bir hediyesidir o kalp…”

“200'e yakın yaptığım kalp nakli operasyonları arasında bende en fazla iz bırakan şahsiyetlerden olmuştur. Her yeni bir şiirini veya kitabını okuduğumda, yeni bir göreve soyunduğunu haber aldığım da, yüzüme tatlı bir tebessüm çöker ve geçtiğimiz o fırtınamsı günler aklıma gelir, “iyi ki yapmışız” derim. 
Topluma tüm beynini, her şeyini adamış bir insana, toplumun bir hediyesidir o kalp.....”

Prof. Dr. Mustafa Özbaran
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Bornova-İzmir Türkiye





25 Mayıs 2013 Cumartesi

ORGAN NAKLİ HABERLERİ-SEÇMELER-


Başka bedenlerde yaşayanlara anıt

Bağışlanan organlarıyla hayat kurtaranlar unutulmadı. İzmir’de onlar için bir anıt yapıldı, adları burada yaşatılacak, vefa sergilenecek

Ege Ajans


İzmir, organ bağışında öncü. Hayat kurtarma yarışında en önde koşan kente yakışacak, vefanın simgesi olacak bir anıt yapıldı. Mimarı ise TurkMSIC Tıp Uluslararası Komitesi Öğrenci Topluluğu... Doktor adayı örnek gençler, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybeden, şimdi ise organlarıyla başka bedenlerde yaşayanların adını bu eserde ölümsüzleştirildi.
Hayat bulanlar da geldi
Bir ilk olacak anıta isimleri kazınacakların yakınları çağrıldı. Düzenlenen anma töreninde bu sürpriz açıklandı. Salonda duygu fırtınası esti. Bağışlanan organlarla yaşam bulanlar da oradaydı. Biri de Prof. Dr. Ayhan Çıkın’dı. 2000 yılında bir gencin kalbiyle ikinci kez dünyaya gelen Prof. Dr. Çıkın’ın okuduğu şiir, herkesi gözyaşlarına boğdu.
Cerrah var, bağış yok
Organ Nakli Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Kaplan da Türkiye’deki nakillerin yüzde 75’inin canlıdan yapıldığına dikkat çekti. Prof. Kaplan, ''Kadavradan organ nakli yeterli olsa canlıdan organ nakli yapmayız. Biz, toplumun önünde gidiyoruz. Ne kadar ihtiyaç varsa nakil için o kadar cerrah var ancak yeterli bağış yok. Mecbur olduğumuz için canlıdan nakil yapıyoruz'' dedi.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

YAŞAMLA BARIŞIN ŞAİRİ : T. AYHAN ÇIKIN


YAŞAMLA BARIŞIN ŞAİRİ : T. AYHAN ÇIKIN<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]-->

                                                          Mustafa KARATAŞ<!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]-->

Saygıdeğer Misafirler, Değerli Hocalarım, Sevgili Öğrenci Arkadaşlarım ve basınımızın kıymetli mensupları;
Sayın Hocam Prof. Dr. T. Ayhan Çıkın’ın edebî kişiliği ve şairliğinden söz etmek ve bazı şiirlerini dinletmek üzere düzenlediğimiz etkinliğe hoş geldiniz. Hamdi Topçu Bey ve Atila ER Bey’in konuşmaları T. Ayhan ÇIKIN’ın edebî kişiliği hakkında idi. Biz de konuşmamızda, Hocamın şiirlerinde kuvvetle vurgulanan ve tekrar eden konulara dikkat çekecek ve müzik eşliğinde öğrencilerimizin dilinden bu şiirleri sizlere dinletmek istiyoruz. 
On binlerce yıldır bu dünyanın sakini olan insan, var olduğundan beri 5 duyu organı vasıtasıyla çevresini saran dünyayı anlamaya çalışmıştır. Bu anlama çabasıyla birlikte insan, kendini ifade etme ihtiyacı hissetmiş ve anladıklarını, gördüklerini, hissettiklerini çeşitli sesler, çizgiler, renkler vb. unsurlarla diğer insanlara aktarmaya çalışmışlardır. Bu ifade çabası insanın temel iletişim vasıtası olan dili ortaya çıkarmıştır. Ancak insanın, duygu ve düşüncelerini ifade edebilmenin daha güzel bir yolunu arama mücadelesi sanatı ortaya çıkarmıştır; çünkü sanat, güzeli bulma telaşı, en güzeli bulduğunu sanma yanılgısı ve daha güzeli yeniden arama mücadelesidir. Dolayısıyla, varlığını sözle gerçekleştiren insan, sözünün daha güzelini bulmaya çalışarak şiir sanatını ortaya çıkarmıştır. İşte bu nedenle şiir, daha güzeli arama çabasında olan insanın en kadim ifade biçimidir.  
Sayın Hocam T. Ayhan Çıkın, Kemalettin Kamu’nun, “Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!” mısrasında ifade ettiği gibi, gerek bilim alanında yaptığı çalışmalarla gerekse 1960’ların ikinci yarısında başladığı şiir serüveninde aklını da gönlünü de toprağın ve emeğin hizmetine sunmuş bir düşünürdür.
T.Ayhan Çıkın’ın; Zaman Çiçeği, Ortak Kalpler Türküsü ve Başka Yürek adlı kitaplarında topladığı şiirlerini; zaman açısından dört dönemde değerlendirmek mümkündür:
1.Gençlik Dönemi Şiirleri (1960’lı Yıllar)
2.Olgunluk Dönemi Şiirleri (1970-1980’li Yıllar)
3. Hastalık Dönemi Şiirleri (90’lı Yıllar)
4.  Nakil Sonrası Yeniden Doğuş Şiirleri (2000’li Yıllar)

Özellikle hastalık döneminde bir öğrencisi ile kızının ortak çabasıyla yayımlanan Zaman Çiçeği kitabı onun için çok büyük bir moral olmuştur. Şiirleri okudukça bu satırların yaşamla ne kadar iç içe olduğunu fark etmiştir. Şiirler kendisine yeniden bir yaşam heyecanı ve direnci vermiştir. Bu süreci şu cümleyle anlatır: “Tanrı, yaşamak isteyeni ödüllendirir diye düşünüyordum.”
Bu dört dönemde yazılan şiirlerinde şair, insana dair ve özellikle de yaşam ve barışa dair her konuyu şiirlerinde işlemiştir. Bunların başında özgürlük gelmektedir.
Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nde özgürlüğü gizemli bir güzele benzetmesi sıradan bir benzetme değildir. İnsan var olduğu günden beri özgürlüğün peşinden koşmuş, bu uğurda nice savaşlar yapılmış, canlar verilmiştir. Destanlar devrinden modern çağlara kadar insanlık daima özgürlük mücadelesi vermiştir. Örneğin, Türk mitolojisindeki Ergenekon Destanı Türk tarihinin bilinen en eski özgürlük mücadelesidir. Ayrıca, Yunan mitolojisinde Promete, Tanrı Zeus’a kafa tutmuş, karşı çıkmış ve sonunda insanoğlunu yaratarak onlara ateşi (özgür düşünceyi, bilimi, uygarlığı) vererek bu düzeni değiştirmeyi başarmış bir kahramandır.
Şair T. Ayhan Çıkın, ‘Özgürlüğün Elleri’ şiirinde bu mücadeleye methiye sunarak bir özgürlük kasidesi kaleme almıştır:
1.Özgürlüğün Elleri  (Yorumlayan : Kerem Giray  GÖKTEPE) 

Yaşamak
nasırlaşmış avuçlarımda bir umut
yaşamak
gözlerime dolmuş
kızıl bir güneşin gölgesinde
ateşe kesmiş bir bulut
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1574 )
        *                 
Özgürlük mücadele ister, güç ister; koşmak, yorulmak, işlemek, çalışmak ve yürümek ister. Kısaca özgürlük emek ister, uğruna yeri gelir savaş ister. İnsan, binlerce yıldır özgürlük uğruna durmamacasına yürümektedir. Ve şair, “gün doğana dek yürünecektir” derken insanın özgürlük mücadelesinin süresini belirler. “Yürüyüş” şiiri, geçmişten geleceğe bir nasihattir. 
2.Yürüyüş ( Yorumlayan : Mehmet Sırrı SERTEL )  
                                                                     
akşamdan hazırla azığını
en güzel yolculuğu başlıyor umutların
bir dilim ekmeği özgürce yiyebilmek için
özgürce yazabilmek
özgürce konuşabilmek için
akşamdan hazırla azığını
en yüce kavgayı verebilmek için
denize açıldı teknelerimiz.
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1576)

            *
İnsanın özgürlük mücadelesinin en önemli simgesidir, eller. Ellerin içindeki çizgiler ise geleceğimizi işaret eder, yaşam yolumuzu gösterir diyor, falcılar. Oysa, eller insanın hemen hemen bütün yaptıklarının vebalini, izlerini taşıyan bir organ olarak insanın geleceği hakkında bilgi vermekten çok, geçmişi hakkında bilgi vermezler mi?
Sevgilinin “narçiçeğini ezen” ellerine ya da yüzüne dokunarak sıcaklığını kalbimize taşımak, saçlarını okşamak; sırt sıvazlamak, tokalaşmak ellerin bize bıraktığı güzel anılardır. Bunlar güzel olduklarından olsa gerek, ellerimizde iz bırakmazlar! Oysa eller, insanın yaşamla mücadelesinin her anının çizgiler halinde kaydını tutar. Toprakla oynayan, mahsulü toplayan, soğukta çatlayan, sıcakta yanan, sopayla dövülen, pıtrakların parçaladığı, bıçakların kestiği hep ellerdir. Bu nedenle, eller geçmişin derin izlerini taşıyan anı defterleridir.
Ellerimize baktığımızda yalnızca doğuştan gelen birtakım çizgileri görmeyiz. O çizgileri daha nice çizgiler izler. Kim bilir, belki de doğuştan elimizde bu dünyaya kazandırdığımız çizgiler insanlığın alın yazısıdır!
T. Ayhan Çıkın, ‘Ellerim’ başlıklı şiirinde de işte bu anı defterlerine methiye düzer:

3. Ellerim (Yorumlayan : Emine  ÇETİN)                                   

Bu gece
/deli bir kısrak gibi
oynuyorsun içimde
gözlerime takılmış
yemyeşil bir özgürlük denizine
koşuyorsun dolu dizgin
bir fırtınanın ardından
yağmurların yıkadığı bir güneş gibi
doluyorsun içime
/ellerim/
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=202)
        *
İnancımıza göre insan topraktan yaratıldı. Ve mayası toprak olan insan özgürce yaşayabilmek için binlerce yıldır toprak için mücadele veriyor. Tohum atıp mahsul biçiyor. Aynı toprağa kanını akıtıp buraya “vatan” diyor. Vatanında çobanlık yapıyor. Ve ayakları altındaki âlemi, yani toprak üstündeki tabiatı seyreyliyor. Ve, ‘Çoban’ın gördükleri kendi dilinden şöyle şiirleşiyor:   
4. Çoban  (Yorumlayan : Mehmet Sırrı SERTEL )                                                                                
bir yaz akşamında
çatalçam’dan/menteşelerin/
ondördünde bir güzel yükselir
izler güneşin
iğne uçlu yapraklarda
bıraktığı şarkıları.
orda ne kızaran bir nehirdir akşam
ne de incecik ses veren bir sazdır
sarnıç sularında oynaşan yıldızlar.
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1572)
*
Aşk…
İnsanın varlığı kadar eski bir duygu…
Kelime anlamıyla insanın özgürlüğünü kısıtlayan en eski “sarmaşık”!
En eski dost, ama belki de en kadim özgürlük düşmanı…
Ancak “Dertleri zevk edindim ben de neşe ne arar” şarkı sözünün yazarı insanoğlu, çağlardır bu “dertli zevki” anlamaya çabalamış. Böylece insan güzele kendince âşık olmuş. Aşık olmuş ya, ayrı bir dünyaya göçmüş. Giderken el sallamış arkasından gülenlere ve şöyle seslenmiş: Bakmayın bana öyle. “Siz aşk nedir bilmezsiniz” ki!

5. Siz Aşk Nedir Bilmezsiniz (Yorumlayan : Emine ÇETİN)                                               
Söz söylemeyin bana
aşktan yana
sırıl sıklam olmuşum
bir çarık pabucumu satmışım pazarda
-siz bilmezsiniz-
ellerim dün yoktu – ya da vardı-
-görmediniz onu siz-
görmediniz balıkların nasıl seviştiğini
ne bileceksiniz aşkı siz
sevmeyi ne bileceksiniz
kelimelerde değildir ki sevmek
siz ölmediniz ki sevgiden
ayrılık nedir bilmezsiniz
-bilemezsiniz onu siz-
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.antoloji.com/siz-ask-nedir-bilmezsiniz-siiri/)
        *
Şair, kalp-aşk ve şiir üçgeni hakkındaki düşüncelerini ise manzum bir nesir örneğinde sonuca bağlıyor: “Aşksız şiir yazılmıyor!”
6. Aşksız Şiir Yazılmıyor (Yorumlayan : Seda ÇETİNKAYA)      
                                              
 “Bir yanda Beçin Kalesi
Bir buluta binmiş geliyor
Yüreğimin orta yerinde
Bir  zeytinistan sevdası
*
15 Eylül 2000 gecesi…
 Gençliğimi, sevdalarımı ve pek çok dostlukları içinde taşıyan yüreğimi, hiç tanımadığım bir gencin yüreği ile değiştirdiler.
Yeni süreğimde neler var?
Ne gibi aşklar yaşadı ?
Bilmiyorum.
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1570)

        *
Aşksız şiirin yazılmadığını ve şiirsiz de yaşanmadığını söyleyen şair, uğruna şiirler söyleyecek bir güzel bulmuş olmalıdır. Bu öyle bir güzel olmalı ki şaire yeniden aşk şiirleri yazdırmalı. Belki de bu şiirler aşk üzerine söylenmiş son sözler olmalı ve sözden dönülmemeli… 
Öyle ya…Kalbin içinde saklanacak bir güzel, bir  “Ayça” (Cemile) olmadıkça insan neylesin o kalbi! 
7. Ayça (Yorumlayan :  Funda ÖNDER)                                         

Günışığı kadar güzelsin
Son örtüm kadar beyaz
Ayaklarım kadar çıplaksın
Ve karakış kadar ayaz
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=134)
*
Birçok dilde olduğu gibi Türkçede de kalp kelimesi kullanıldığında hemen akla aşk gelir.  Ancak Türkçe sevgi ve aşk ile ilgili kavramları adlandırmada çok zengin bir dildir. Örneğin dilimizde cesaret ile ilgili bir durumda yürek, aşk ile ilgili bir durumda gönül kelimesi kullanılır. Kalp ise daha çok bir organ adıdır. Bu nedenle insanın kalbi hem yürektir, hem gönül. Hem aşkı taşırız onda hem cesareti… Peki insan, başka birinin kalbini alırsa bir gün, aşkları da ödünç almış olur mu? Ödünç bir kalple yaşadığını söyleyen şair, bu soruya nasıl cevap verir acaba? 

8. Ödünç Aşk  (Yorumlayan : Aslıhan ÜLKER )                                                  

Bilmem adını
Ama tanırım seni
Yeni açan kalbimin gülünde
Bakışın bir çığlıktır
Karanlığımı ışıtan

        *
İnsanın kalbine dair sorular sormaya devam edelim.  Ödünç kalpten söz ettik ya…Vefasızlık etmeyelim. Ömrünü tamamlayan eski kalbe söylenecek söz mü kalmadı dilimizde? O kalbin yürek ve gönül hallerini; kahramanlıklarını, sevdalıklarını unutacak mıyız? Mümkün mü bu? Bir tercih yapılacaksa hangi duygumuza emanet etmeliyiz kalbimizi? Şair sevdalığı seçiyor, yani aşkı! Kalbini sevdaya rehin bırakıyor… Ve demek istiyor ki, “Ona iyi bak. Sakın kırılmasın. Bir gün mutlaka geri alacağım”.

9. Kalbim Rehindir Sevdana (Yorumlayan : Nevruz BALCI)                                              

Al bu tohumları, ek o uzak topraklara
Yasla göğsünü dağlarına ülkemin
Çık gurbete, türküler yak hasretlere
Ve resmet kalbimi sevdana
Bilinmesin.
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1573)

        *
İnsan bu…
Dünyada her zorluğun üstesinden gelebilen, her türlü değişikliğe uyum sağlayabilen canlı… Şair, bunun farkında olan insan ve şair kalbini rehin bıraksa da, ödünç bir kalp taşısa da yine sonunda bir tek kalp taşıdığının farkında. Şöyle düşünüyor olmalı: “Sevgiliye gönül versem ve onun da gönlünü alsam yine birer kalbimiz olmaz mı bizim!” 
Hem yürek var bu kalpte,  hem de gönül ve katıksız bir insan sevgisi.
Bir de tabii ki vefa!
Şair T. Ayhan ÇIKIN, kalbini ödünç aldığı Cem Canbay’ı asla unutmadı, unutamadı. Cem için şöyle söyledi bir konuşmasında: “Benim yerime onun yaşamasını tercih ederdim!”
Onun için bir de efkârlı türkü söyledi. İşte bu türkü “Ortak Kalpler Türküsü”dür ve söylenmesi hiç kolay olmamıştır:
10. Ortak Kalpler Türküsü (Yorumlayan : Funda ÖNDER)

                                          -Cem Canbay için-
                                          “güya ki yaprağın biri
                                            düşmüş de, ağaç
                                            kökünden sarsılmış gibi
  Hilmi YAVUZ

Coşkulu bir kahkahayla aşacaksın yeryüzünü

çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin
akşamdır, inmiştir günışığı pencerene
çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk
leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım
nasıl yazsam şiirini senin?      
        *
Nefes ve ışık …
Anladım: Hayat nefes ve ışıktan ibaret. Hattatların, yazarken harflerin kusursuz olması için -ve belki de uzun ömürlü olmak için- nefeslerini tutmaya çalışmalarını anladım. Goethe’nin, nezle nöbetiyle hasta yatağında yarı bilinçsiz titrerken 22 Mart 1892 günü titrek parmaklarıyla bir şeyler yazmaya çalıştığı sırada “Daha fazla ışık!” diye seslenerek sinirlenmesini anladım. Anladım: Hayat nefes ve ışıktan ibaretmiş!
Şair T. Ayhan ÇIKIN’ın kalbi 2000 yılında artık son demlerini yaşıyordu. Nakil için uygun kalp aranıyordu. Varlık ile yokluk arasındaki bu çizgiyi bir tesadüf belirleyecekti. Ve bir mucize oldu. Asıl kalbin bittiği gün uygun bir kalp bulundu. Gencecik bir delikanlının, Cem Canbay’ın delikanlı kalbi. Biliyor musunuz, kalp bulunduğunda doktorlar arasında şöyle bir tartışma yaşanmış: “Acaba bu yeni kalbi Ayhan Çıkın’a naklederek heba etmesek de daha genç birine mi versek!” Neyse ki şair kendine gelip gözlerini açtığında artık yirmili yaşlarda bir kalbe sahiptir.    
Şair, kendisine kalp nakli yaparak ve ona yeniden nefes alma fırsatı ve yine ışığı görebilme imkânı tanıyan, kısaca onu yaşama döndüren doktoraları için de  bir türkü söylemiştir.
Ne kadar garip bir dünya değil mi? Bir tarafta doktorlara el kaldıran insanlar, diğer yanda doktorları mitolojik kahramana dönüştüren bir insan. Şaire göre doktorlar, “ışığı beyinlerinde taşıyanlar”dır. Demek istiyor ki ışığa el kaldırırsanız karanlıkta kalırsınız!
11. Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü (Yorumlayan : Aslıhan ÜLKER)      

                                                        Prof. Dr. Mustafa AKIN
                                               Prof. Dr. Mustafa ÖZBARAN
                                                                       ve
                                                       ekip  doktorları için*   
            

Karanlığın ucundaki mumu

Işıktan elleriyle büyütenler
Kalbimin atlasını mehdi elleriyle dokuyanlar
Yüreğimin ücra köşelerindeki kabelere
Elleriyle nice sanemler kuranlar
Kara dikenler üstünde
Kırmızı karanfiller açtıranlar
Doktorlar, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?

*
Hadi, Ege’nin incisi İzmir’e gidelim kısa bir süre için.
Aylardan mart olsun, vakit de gece yarısı. Şaşılacak şey, kar yağıyor İzmir’e. Gözlerinizi biraz daha açıp pencereden iyice bakıyorsunuz. Evet, gerçekten karanlığın içinden tane tane beyazlar dökülüyor.
Bu sahneyi yaşasaydınız ne hissederdiniz?
Peki, dışarıya baktığınız oda bir hastanenin odasıysa…
Siz de sessizliğe gömülmüş yalnız bir hastanede beyaz bir odada yalnızsanız bu manzara size ne hissettirirdi?
 Hele bir de telefonda en sevgilinizle konuşuyorsanız… Ona ne söylerdiniz?

12. Dışarıda Kar Var (Yorumlayan : Buse BİLLOR)   
İzmir’e kar yağıyor
İnce çiçek döküntüleri
-İzliyorum pencereden karı-
               Sen yaz akşamlarını seversin bilirim
               Kar serpintilerinde ısıtıyorsun içimi
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1549)
       
*
Her şeye rağmen hayat yaşanmaya değer ve öylesine güzel ki! Ve bütün güzellikler insan için ise öfke, kaygı, üzüntü ve depresyonun hayatımızda ne işi var? Bakın, aslında halkımız da bunun farkında. Bir Karadenizli şöyle der: ‘Baktun olmay, bakmayacaksun!’ Şair de halkının sesine kulak verir ve o da bir çağrı’da bulunur: Atın gitsin!

13. Çağrı (Yorumlayan : Naime AKDEMİR)

çık  sabahın ilk saatlerinde
buluşsun nefesin tan yeliyle
sarsın her yanını gün ışınları
en ücra yerlerinden öpsün sular
uyandır  çiçekleri kuş sesleriyle
duymazlarsa
at  gitsin
 (Şiirin tümü için tıklayınız : http://blog.milliyet.com.tr/cagri/Blog/?BlogNo=412722

          *
Bugün 2012’nin Nisan ayındayız. Hocam T. Ayhan Çıkın’nın yaşı altmışı geçmesine rağmen kalbi henüz otuz beşinde…Yani Cahit Sıtkı’nın dediği gibi yolun yarısında daha. Zihni ise hâlâ pırıl pırıl.  Ancak farkında köprünün altından çok suların geçtiğinin. Az da olsa bir yorgunluk var. İşte bu yorgunluk bazen karamsarlığa bazen de umursamazlığa neden oluyor. Hiçbir şey yaşamın hızla akıp gitmesini etkileyemiyorsa ne fark eder ki ayrılık varmış, yokmuş: Nasıl olsa bir varmış bir yokmuş insan!

14. Redd-i Aşk (Yorumlayan :  Buse  BİLLOR )                                    
boşuna mı çekilir ayrılık acıları
boşuna mı taşınır polenler arı kanatlarında
çiçeklerin meyveye durması boşuna mı baharda
boşuna mı bunca yıl taşıdığım kalp ağrıları
yaşanılası dünyadan kopup gitsem de
fark etmez.
(Şiirin tümü için tıklayınız :
http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=107)
        *
Şair T. Ayhan Çıkın’ın, şiirlerinden bazılarını sizinle paylaştık. Şiirlerinde başta özgürlük, emek, aşk, barış olmak üzere insanlığı ilgilendiren temel kavramları işlediğini anlatmaya “Özgürlüğün Elleri” şiiriyle başladık ve dedik ki şair yılmaz, yorulmaz bir özgürlük savunucusudur. Her şey değişebilir insan hayatında, kalbi bile! Şair için ise değişmeyen tek şey özgürlük mücadelesidir. Aşkları değişti, mücadelesi asla…
İşte bundan olsa gerektir. Ayhan Hocam, tam bir Türkiye Cumhuriyeti âşığıdır. Bu ülkenin, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen özgürlük mücadelesinin bir eseri olduğunu, çok zor şartlarda kurulduğunu çok iyi bilir. Ve Cumhuriyet’in de türküsünü söyler: 
TÜRKÜ (Yorumlayan : Koro)

Barış türkü olmalı dağlarında Anadolu'nun
Zeytin sabrıyla büyütmelisin beyninde Hürriyeti
Yılma!.. dört bir yandan çevrilse de yolun
Can damarın gibi korumalısın Cumhuriyeti

http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1571
            *
Ve “Bilge Dede” T. Ayhan ÇIKIN, burada paylaşacağımız son şiirini de Cumhuriyet üzerine söylerken Bilge Kağan’dan başlayıp “Korkma” diyerek İstiklal Marşını yazan Mehmet Akif’e ve Mustafa Kemal Atatürk’e kadar gelerek “Ey Türk Gençliği” hitabında zirvesine ulaşan Türk nasihat geleneğine bir halka daha ekler ve haykırır:
CUMHURİYET (Yorumlayan : Koro)
Yürü, ayak izlerinle doldur Anadolu bozkırlarını
Türküler söylensin ülkende, kopmasın kıyamet
Yaşat Kurtuluş'u içinde, bırakma hoyrat ellere
Özgürlük  kuşu gibi doğsun yüreğine Cumhuriyet

http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1571
*
Sevgili öğrencim Mert Demir, Ayhan Hocamızın “Yasak” şiirini bestelemiş .
Yasak  ( Yorumlayan : Mert Demir)
(Söz: T. Ayhan ÇIKIN, Beste : Mert Demir )
              
dudaklarına bir kırmızı çizgi çeker gece
ellerime yağmur bulutlarından yağar gözler
sonrasız bir  şarkıya durur rüzgarda güller
bir şaşkın yağmuruz yollarında gizlice
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1575)

*
Sayın Misafirler,                                                                                        
Hocamız, Prof.Dr. ve Şair T. Ayhan ÇIKIN’ın hayatını, edebî kişiliğini ve şiirlerini konu edindiğimiz bu güzel buluşmayı noktalamadan önce konuşmacılarımız Sayın Hocam Hamdi Topçu’ya, Sayın Atila Er’e; şiirleri okuyan sevgili öğrencilerime, bağlamayla bize eşlik eden sevgili öğrencim Mert Demir’e, hocamın hayatını anlattığımız videoyu hazırlayan meslektaşım Dr. Volkan Dayan’a ve tabii ki de Türkçeye ve Türk edebiyatına yazdığı nefis şiirlerle hizmet eden, bu etkinliği hazırlarken her türlü konuda bize yardımını esirgemeyen Sayın Hocam Ayhan Çıkın’a ve son olarak da siz değerli dinleyicilerimize çok teşekkür ediyorum.

Son sözü, duygularını bizimle paylaşması ricasıyla Ayhan Hocama bırakıyorum. 

**27 Nisan 2012, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi. Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu Konferans Salonu
<!--[if !supportFootnotes]-->

<!--[endif]-->
<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]--> Bu yazı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu tarafından 27 Nisan 2012 tarihinde düzenlenen “Yaşamla Barışın Şairi : T. Ayhan ÇIKIN” adlı etkinliği gerçekleştiren Okt. Mustafa KARAKAŞ’ın sunum konuşmasıdır.