Ölüme iki gün kala 23 yaşındaki bir gençten sağlanan kalp nakliyle yaşama yeniden merhaba diyen Prof. Dr. Çıkın, 56 yaşında serüvene devam ediyor. Gazetemizin Genç Kalemler Bölümü'ne şiir gönderen Çıkın, "Aslında hem gencim hem yaşlı" diyor.
OZAN YAYMAN
İZMİR- 23 yaşındaki bir gencin kalbiyle yeniden yaşama dönen Ayhan Çıkın, kalbinin Türkiye ve insanları uğruna yorulduğunu belirtiyor. Yeni yaşamını şiirlerle donatan Çıkın, “O çocuk bana bir kalp verdi, ben o kalbi sevgiyle bezeyerek çoğaltıyorum” diyor.
Edip Cansever'in şiiri gibi:
``Sana bir karanfil verdim/Sen onu bir başkasına/Derken karanfil elden ele''.
``Kalp nakli iki gün daha gecikseydi şu an yaşamıyordum. Yeniden doğmuş gibiyim. Yaşamın kıymetini benim kadar bilecek kaç insan var ki?''
Bunları söyleyen Çıkın yaşadığı çelişkiyi aktarmadan geçemiyor:
``Yeniden doğmak çok güzel bir şey. 23 yaşında bir gencin kalbinin üzerinde yaşamak biraz üzüyor. Bir kurşuna geleceğini veren genç, beni yaşatan. Ağır bir şey bunu bilmek. Çelişkiler içindeyim. O olsaydı, ben şu an olmayacaktım diyorum. Ve “Cem hayatta ne yapmak istiyordu” diyorum. Bunun peşine düşeceğim. Ama henüz cesaretim yok. Bir şeyi biliyorum ki, sorumluluğum bir kat daha arttı''.
Gazetemizin “Genç Şairler” adlı köşesine
bir şiir yolluyor, 1946 doğumlu Ayhan Çıkın . Ardından ekliyor: ``Bu, genç şairler için ayrılan bir köşe” yanıtını aldım. Ben de, “23 yaşında bir kalbi yaşattığımı” söyledim. “İlgi çekti sanırım ki, sen buradasın.”
1980'li yılların sonunda başlayan kalp rahatsızlığı Çıkın'ı pek çok kez krizlerle karşı karşıya bırakmış. 1992 yılında kalp nakli teşhisi konuluyor ama o yıllarda Türkiye'de mümkün değil. Sonunda hastane süreci başlıyor. 2000 yılının Mart ayında sürekli olarak hastanede yatmaya başladığını söylüyor Çıkın, bir yıla yakın kalp beklediğini kaydederek, “Derken 2000'in Eylül ayına geldik. 16 Eylül kalp naklimin olduğu gündür. 2 gün daha bulunamasaydı yaşamıyordum. Dostlar söyledi bunu.”
Genç Şairler köşesine yolladığı şiir de Cem'e ithaf: Şiirin adı, “Işık Veren Delikanlının Türküsü”:
“Coşkulu bir kahkahayla aşacaksın yeryüzünü”
diyerek başlıyor türkü ve:
“çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin/akşamdır,inmiştir günışığı pencerene/ çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin/dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk/leylaklarda uçuşan kelebekler kadar/ suskun ve sessizdir yüreğin/ delikanlım/nasıl yazsam şiirini senin?
İşte bıraktın yalnızlığını, öfkeni, sevdalarını/hades'ler seni bekliyor diye korkma/sen de beklenen birisin melekler katında/kendini beklemelisin, beni beklemelisin/çık yeryüzüne, çiçek ol saksılarda, kırlarda/herkesin, ama illa ikimizin yüreği ile/ sevdalanmalısın yeniden yaşamlara/delikanlım/nasıl bestelesem şarkılarını senin?
Doktorlar var kardeşim/ bilimin en kuytu kıyılarında/bir ipekböceği gibi dut yaprağına/kalbimin çiçeğini dokumakta/... ve kalbimde sen olmalısın/yedi renkli gökkuşağı örneği/bereketini müjdelemelisin/ yağmurlu günlerin/ikibin yılının onaltı eylülünde/yeni doğmuş bir bebek gibi/gülümsemelisin dünyaya/delikanlım/nasıl söylesem türkülerini senin?”
Akademisyenlik yıllarıyla birlikte 1960’lı ve 1970'li yıllarda Ege Bölgesi'ndeki köylülerin kooperatif çatısı altında birleşmeleri için mücadele ettiğini söylüyor. Ege'deki hemen
tüm köyleri sosyalizm idealiyle örgütlediğini söylüyor hem de sıkı bir Marksist olduğunu.
``Kalbin neden yoruldu dersen?'' diye başlaşıp,68'li vurgusunu yapıyor. ``Kalbim bundan ötürü yoruldu'' diyor. O yıllarda eşit, üreten ve paylaşan bir toplumun özlemini hissettiklerini vurgulayarak, “Ne var ki, daha güzel bir dünya düşlerken, payımıza hep acı düştü'' diyor. Çıkın, sürekli olarak komünist damgasıyla yaşadıklarını söyleyerek, “12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de çok büyük sıkıntılar çektik. Gencecik insanlar, bu ülke için çok şey verebilecek insanlar yok edildi, ezildi. Birçokları heyecanlarının bedelini canlarıyla ödedi. Ben ve benim gibi niceleri de, bedenindeki tahribatlarla'' görüşlerine yer
veriyor.(Solcu) Komünist damgalı yıllardan söz açılınca büyük bir heyecanla anlatıyor:
``1970'li ve 1980'li yıllar büyük bir baskı dönemiydi. Solculuk, komünizmle eş anlamlı algılanıyordu egemen güçlerce. Türkiye'nin bugünkü sıkıntılarının temelinde yurtsever
gençlerin yok edilmek istenmesi yatıyor. Hala dışarıdan bir şeyler bekleniyorsa nedeni pırıl pırıl genç insanların ezilmesi ve onlara söz hakkı verilmemesidir. Suçlu bir toplum yaratıldı(!). Gençlerin sırtından bu ağır yükü kim kaldıracak ?'' diye soruyor.
``Kalbim yine çarpıyor/Kalbim yine çarpacak''. diyerek başlıyor heyecanını yansıtmaya:
``Henüz köylülüğü aşamadığımız bir toplumda işçi, sanayi programlarını uygulamanız mümkün değil. Bunlar bir evrimin parçaları. Batı tipi demokrasi kuracaksanız, köylülüğü aşmanız gerekir. Türkiye hala kırsal toplum özelliğini üzerinden atamadı. Dünya çok hızlı değişiyor. Teknolojik gelişim öyle bir hal aldı ki !?''
1930'lu yılların, modern Türk insanını yaratma sürecinin başlangıcı olduğunu dile getiriyor. ``Atatürk'ün başını çektiği mücadele bu uğurda verildi'' diyor. Cumhuriyetin kazanımlarının yeterince korunamadığını vurgulayarak, ``Biz bir yana laik eğitimi koymuşuz, bir yana da din eğitimini öne çıkaran okullar açmışız'' diyor. Bu tutumun kamplaşmaları beraberinde getirdiğini söylüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki eğitim felsefesinin günümüze kadar taşınamadığını belirterek, ``Başarabilseydik her şey daha farklı olurdu'' diyor. Türkiye'nin öz değerlerini işleyemediğini söyleyen Çıkın, ``Dışarıyla bir yere kadar. Kendi değerlerimizle bir yerlere varmalıyız. Kendi dinamiklerimizi harekete geçirmeli ve üretmeliyiz'' diye konuşuyor. Yapılması gerekenin yabancılar gelmeden sorunların çözümünü sağlamak olduğunu vurguluyor. ``Onlara fırsat vermeden
kendimiz almalıyız kararlarımızı. Onlar, bizim en sıkışık anımızda geliyorlar. Fırsat vermemeliyiz'' diyor.
Türkiye üzerine anlatacakları bitecek gibi değil.
``Bu kalp sadece ülke sorunları için yorulmaz. Kimler için attı?'' sorusuna yanıtı, kısa ve net:
``Eşim için.''
“Başka heyecanlar yok muydu?'' merakına yansıttığı, sadece bir tebessüm.
Hastanede yattığı günlerde ölümü soluduğunu da sözlerine ekliyor.
``O süreçte yani ölüm sürecinde pek çok şeyle yüzleştim,sorgulamasını yaptım. Ailemle, mesleğimle,arkadaşlarımla,ideolojimle.Sorgulamalarımın tümünden rahat çıktım'' diyor.
Adeta, gittiğini ve geldiğini söylüyor. Ama yine de vurgulamadan edemiyor:
``Ölümle yüz yüzeydim. Yine de hiçbir yere gitmedim. Yine sosyalistim, yine halktan, haklıdan ve bilimsel düşünceden yanayım. Düşünsel ve ideolojik olarak olduğum yerdeyim.”
Sorgulamalarından birisinin de, Atatürk olduğunu kaydederek, ``Çağdaş Türkiye'nin mimarı o ve arkadaşlarıdır'' diyor.
Kalbinin şimdilerde saat gibi işlediğini söylüyor Çıkın. Önceki kalbinin son dönemlerinde çok hırçın olduğunu kaydediyor. Yeniden doğmanın hazzından söz ediyor.
``Yaşamak güzel şey be kardeşim'' diyerek.
Kendisinin ve tüm aile fertlerinin organlarını bağışladığını da eklemeyi unutmuyor.
---------------------------------
(*) Bu röportajın özeti 16 Ocak 2002 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 3. sayfasında yayınlandı.