YAŞAMLA BARIŞIN ŞAİRİ : T. AYHAN ÇIKIN
Saygıdeğer Misafirler, Değerli Hocalarım, Sevgili Öğrenci Arkadaşlarım ve basınımızın kıymetli mensupları;
Sayın Hocam Prof. Dr. T. Ayhan Çıkın’ın edebî kişiliği ve şairliğinden söz etmek ve bazı şiirlerini dinletmek üzere düzenlediğimiz etkinliğe hoş geldiniz. Hamdi Topçu Bey ve Atila ER Bey’in konuşmaları T. Ayhan ÇIKIN’ın edebî kişiliği hakkında idi. Biz de konuşmamızda, Hocamın şiirlerinde kuvvetle vurgulanan ve tekrar eden konulara dikkat çekecek ve müzik eşliğinde öğrencilerimizin dilinden bu şiirleri sizlere dinletmek istiyoruz.
On binlerce yıldır bu dünyanın sakini olan insan, var olduğundan beri 5 duyu organı vasıtasıyla çevresini saran dünyayı anlamaya çalışmıştır. Bu anlama çabasıyla birlikte insan, kendini ifade etme ihtiyacı hissetmiş ve anladıklarını, gördüklerini, hissettiklerini çeşitli sesler, çizgiler, renkler vb. unsurlarla diğer insanlara aktarmaya çalışmışlardır. Bu ifade çabası insanın temel iletişim vasıtası olan dili ortaya çıkarmıştır. Ancak insanın, duygu ve düşüncelerini ifade edebilmenin daha güzel bir yolunu arama mücadelesi sanatı ortaya çıkarmıştır; çünkü sanat, güzeli bulma telaşı, en güzeli bulduğunu sanma yanılgısı ve daha güzeli yeniden arama mücadelesidir. Dolayısıyla, varlığını sözle gerçekleştiren insan, sözünün daha güzelini bulmaya çalışarak şiir sanatını ortaya çıkarmıştır. İşte bu nedenle şiir, daha güzeli arama çabasında olan insanın en kadim ifade biçimidir.
Sayın Hocam T. Ayhan Çıkın, Kemalettin Kamu’nun, “Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!” mısrasında ifade ettiği gibi, gerek bilim alanında yaptığı çalışmalarla gerekse 1960’ların ikinci yarısında başladığı şiir serüveninde aklını da gönlünü de toprağın ve emeğin hizmetine sunmuş bir düşünürdür.
T.Ayhan Çıkın’ın; Zaman Çiçeği, Ortak Kalpler Türküsü ve Başka Yürek adlı kitaplarında topladığı şiirlerini; zaman açısından dört dönemde değerlendirmek mümkündür:
1.Gençlik Dönemi Şiirleri (1960’lı Yıllar)
2.Olgunluk Dönemi Şiirleri (1970-1980’li Yıllar)
3. Hastalık Dönemi Şiirleri (90’lı Yıllar)
4. Nakil Sonrası Yeniden Doğuş Şiirleri (2000’li Yıllar)
Özellikle hastalık döneminde bir öğrencisi ile kızının ortak çabasıyla yayımlanan Zaman Çiçeği kitabı onun için çok büyük bir moral olmuştur. Şiirleri okudukça bu satırların yaşamla ne kadar iç içe olduğunu fark etmiştir. Şiirler kendisine yeniden bir yaşam heyecanı ve direnci vermiştir. Bu süreci şu cümleyle anlatır: “Tanrı, yaşamak isteyeni ödüllendirir diye düşünüyordum.”
Bu dört dönemde yazılan şiirlerinde şair, insana dair ve özellikle de yaşam ve barışa dair her konuyu şiirlerinde işlemiştir. Bunların başında özgürlük gelmektedir.
Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nde özgürlüğü gizemli bir güzele benzetmesi sıradan bir benzetme değildir. İnsan var olduğu günden beri özgürlüğün peşinden koşmuş, bu uğurda nice savaşlar yapılmış, canlar verilmiştir. Destanlar devrinden modern çağlara kadar insanlık daima özgürlük mücadelesi vermiştir. Örneğin, Türk mitolojisindeki Ergenekon Destanı Türk tarihinin bilinen en eski özgürlük mücadelesidir. Ayrıca, Yunan mitolojisinde Promete, Tanrı Zeus’a kafa tutmuş, karşı çıkmış ve sonunda insanoğlunu yaratarak onlara ateşi (özgür düşünceyi, bilimi, uygarlığı) vererek bu düzeni değiştirmeyi başarmış bir kahramandır.
Şair T. Ayhan Çıkın, ‘Özgürlüğün Elleri’ şiirinde bu mücadeleye methiye sunarak bir özgürlük kasidesi kaleme almıştır:
1.Özgürlüğün Elleri (Yorumlayan : Kerem Giray GÖKTEPE)
Yaşamak
nasırlaşmış avuçlarımda bir umut
yaşamak
gözlerime dolmuş
kızıl bir güneşin gölgesinde
ateşe kesmiş bir bulut
*
Özgürlük mücadele ister, güç ister; koşmak, yorulmak, işlemek, çalışmak ve yürümek ister. Kısaca özgürlük emek ister, uğruna yeri gelir savaş ister. İnsan, binlerce yıldır özgürlük uğruna durmamacasına yürümektedir. Ve şair, “gün doğana dek yürünecektir” derken insanın özgürlük mücadelesinin süresini belirler. “Yürüyüş” şiiri, geçmişten geleceğe bir nasihattir.
2.Yürüyüş ( Yorumlayan : Mehmet Sırrı SERTEL )
akşamdan hazırla azığını
en güzel yolculuğu başlıyor umutların
bir dilim ekmeği özgürce yiyebilmek için
özgürce yazabilmek
özgürce konuşabilmek için
akşamdan hazırla azığını
en yüce kavgayı verebilmek için
denize açıldı teknelerimiz.
*
İnsanın özgürlük mücadelesinin en önemli simgesidir, eller. Ellerin içindeki çizgiler ise geleceğimizi işaret eder, yaşam yolumuzu gösterir diyor, falcılar. Oysa, eller insanın hemen hemen bütün yaptıklarının vebalini, izlerini taşıyan bir organ olarak insanın geleceği hakkında bilgi vermekten çok, geçmişi hakkında bilgi vermezler mi?
Sevgilinin “narçiçeğini ezen” ellerine ya da yüzüne dokunarak sıcaklığını kalbimize taşımak, saçlarını okşamak; sırt sıvazlamak, tokalaşmak ellerin bize bıraktığı güzel anılardır. Bunlar güzel olduklarından olsa gerek, ellerimizde iz bırakmazlar! Oysa eller, insanın yaşamla mücadelesinin her anının çizgiler halinde kaydını tutar. Toprakla oynayan, mahsulü toplayan, soğukta çatlayan, sıcakta yanan, sopayla dövülen, pıtrakların parçaladığı, bıçakların kestiği hep ellerdir. Bu nedenle, eller geçmişin derin izlerini taşıyan anı defterleridir.
Ellerimize baktığımızda yalnızca doğuştan gelen birtakım çizgileri görmeyiz. O çizgileri daha nice çizgiler izler. Kim bilir, belki de doğuştan elimizde bu dünyaya kazandırdığımız çizgiler insanlığın alın yazısıdır!
T. Ayhan Çıkın, ‘Ellerim’ başlıklı şiirinde de işte bu anı defterlerine methiye düzer:
3. Ellerim (Yorumlayan : Emine ÇETİN)
Bu gece
/deli bir kısrak gibi
oynuyorsun içimde
gözlerime takılmış
yemyeşil bir özgürlük denizine
koşuyorsun dolu dizgin
bir fırtınanın ardından
yağmurların yıkadığı bir güneş gibi
doluyorsun içime
/ellerim/
*
İnancımıza göre insan topraktan yaratıldı. Ve mayası toprak olan insan özgürce yaşayabilmek için binlerce yıldır toprak için mücadele veriyor. Tohum atıp mahsul biçiyor. Aynı toprağa kanını akıtıp buraya “vatan” diyor. Vatanında çobanlık yapıyor. Ve ayakları altındaki âlemi, yani toprak üstündeki tabiatı seyreyliyor. Ve, ‘Çoban’ın gördükleri kendi dilinden şöyle şiirleşiyor:
4. Çoban (Yorumlayan : Mehmet Sırrı SERTEL )
bir yaz akşamında
çatalçam’dan/menteşelerin/
ondördünde bir güzel yükselir
izler güneşin
iğne uçlu yapraklarda
bıraktığı şarkıları.
orda ne kızaran bir nehirdir akşam
ne de incecik ses veren bir sazdır
sarnıç sularında oynaşan yıldızlar.
*
Aşk…
İnsanın varlığı kadar eski bir duygu…
Kelime anlamıyla insanın özgürlüğünü kısıtlayan en eski “sarmaşık”!
En eski dost, ama belki de en kadim özgürlük düşmanı…
Ancak “Dertleri zevk edindim ben de neşe ne arar” şarkı sözünün yazarı insanoğlu, çağlardır bu “dertli zevki” anlamaya çabalamış. Böylece insan güzele kendince âşık olmuş. Aşık olmuş ya, ayrı bir dünyaya göçmüş. Giderken el sallamış arkasından gülenlere ve şöyle seslenmiş: Bakmayın bana öyle. “Siz aşk nedir bilmezsiniz” ki!
5. Siz Aşk Nedir Bilmezsiniz (Yorumlayan : Emine ÇETİN)
Söz söylemeyin bana
aşktan yana
sırıl sıklam olmuşum
bir çarık pabucumu satmışım pazarda
-siz bilmezsiniz-
ellerim dün yoktu – ya da vardı-
-görmediniz onu siz-
görmediniz balıkların nasıl seviştiğini
ne bileceksiniz aşkı siz
sevmeyi ne bileceksiniz
kelimelerde değildir ki sevmek
siz ölmediniz ki sevgiden
ayrılık nedir bilmezsiniz
-bilemezsiniz onu siz-
*
Şair, kalp-aşk ve şiir üçgeni hakkındaki düşüncelerini ise manzum bir nesir örneğinde sonuca bağlıyor: “Aşksız şiir yazılmıyor!”
6. Aşksız Şiir Yazılmıyor (Yorumlayan : Seda ÇETİNKAYA)
“Bir yanda Beçin Kalesi
Bir buluta binmiş geliyor
Yüreğimin orta yerinde
Bir zeytinistan sevdası
*
15 Eylül 2000 gecesi…
Gençliğimi, sevdalarımı ve pek çok dostlukları içinde taşıyan yüreğimi, hiç tanımadığım bir gencin yüreği ile değiştirdiler.
Yeni süreğimde neler var?
Ne gibi aşklar yaşadı ?
Bilmiyorum.
*
Aşksız şiirin yazılmadığını ve şiirsiz de yaşanmadığını söyleyen şair, uğruna şiirler söyleyecek bir güzel bulmuş olmalıdır. Bu öyle bir güzel olmalı ki şaire yeniden aşk şiirleri yazdırmalı. Belki de bu şiirler aşk üzerine söylenmiş son sözler olmalı ve sözden dönülmemeli…
Öyle ya…Kalbin içinde saklanacak bir güzel, bir “Ayça” (Cemile) olmadıkça insan neylesin o kalbi!
7. Ayça (Yorumlayan : Funda ÖNDER)
Günışığı kadar güzelsin
Son örtüm kadar beyaz
Ayaklarım kadar çıplaksın
Ve karakış kadar ayaz
*
Birçok dilde olduğu gibi Türkçede de kalp kelimesi kullanıldığında hemen akla aşk gelir. Ancak Türkçe sevgi ve aşk ile ilgili kavramları adlandırmada çok zengin bir dildir. Örneğin dilimizde cesaret ile ilgili bir durumda yürek, aşk ile ilgili bir durumda gönül kelimesi kullanılır. Kalp ise daha çok bir organ adıdır. Bu nedenle insanın kalbi hem yürektir, hem gönül. Hem aşkı taşırız onda hem cesareti… Peki insan, başka birinin kalbini alırsa bir gün, aşkları da ödünç almış olur mu? Ödünç bir kalple yaşadığını söyleyen şair, bu soruya nasıl cevap verir acaba?
8. Ödünç Aşk (Yorumlayan : Aslıhan ÜLKER )
Bilmem adını
Ama tanırım seni
Yeni açan kalbimin gülünde
Bakışın bir çığlıktır
Karanlığımı ışıtan
*
İnsanın kalbine dair sorular sormaya devam edelim. Ödünç kalpten söz ettik ya…Vefasızlık etmeyelim. Ömrünü tamamlayan eski kalbe söylenecek söz mü kalmadı dilimizde? O kalbin yürek ve gönül hallerini; kahramanlıklarını, sevdalıklarını unutacak mıyız? Mümkün mü bu? Bir tercih yapılacaksa hangi duygumuza emanet etmeliyiz kalbimizi? Şair sevdalığı seçiyor, yani aşkı! Kalbini sevdaya rehin bırakıyor… Ve demek istiyor ki, “Ona iyi bak. Sakın kırılmasın. Bir gün mutlaka geri alacağım”.
9. Kalbim Rehindir Sevdana (Yorumlayan : Nevruz BALCI)
Al bu tohumları, ek o uzak topraklara
Yasla göğsünü dağlarına ülkemin
Çık gurbete, türküler yak hasretlere
Ve resmet kalbimi sevdana
Bilinmesin.
*
İnsan bu…
Dünyada her zorluğun üstesinden gelebilen, her türlü değişikliğe uyum sağlayabilen canlı… Şair, bunun farkında olan insan ve şair kalbini rehin bıraksa da, ödünç bir kalp taşısa da yine sonunda bir tek kalp taşıdığının farkında. Şöyle düşünüyor olmalı: “Sevgiliye gönül versem ve onun da gönlünü alsam yine birer kalbimiz olmaz mı bizim!”
Hem yürek var bu kalpte, hem de gönül ve katıksız bir insan sevgisi.
Bir de tabii ki vefa!
Şair T. Ayhan ÇIKIN, kalbini ödünç aldığı Cem Canbay’ı asla unutmadı, unutamadı. Cem için şöyle söyledi bir konuşmasında: “Benim yerime onun yaşamasını tercih ederdim!”
Onun için bir de efkârlı türkü söyledi. İşte bu türkü “Ortak Kalpler Türküsü”dür ve söylenmesi hiç kolay olmamıştır:
10. Ortak Kalpler Türküsü (Yorumlayan : Funda ÖNDER)
-Cem Canbay için-
“güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi”
Hilmi YAVUZ
Coşkulu bir kahkahayla aşacaksın yeryüzünü
çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin
akşamdır, inmiştir günışığı pencerene
çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk
leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım
nasıl yazsam şiirini senin?
*
Nefes ve ışık …
Anladım: Hayat nefes ve ışıktan ibaret. Hattatların, yazarken harflerin kusursuz olması için -ve belki de uzun ömürlü olmak için- nefeslerini tutmaya çalışmalarını anladım. Goethe’nin, nezle nöbetiyle hasta yatağında yarı bilinçsiz titrerken 22 Mart 1892 günü titrek parmaklarıyla bir şeyler yazmaya çalıştığı sırada “Daha fazla ışık!” diye seslenerek sinirlenmesini anladım. Anladım: Hayat nefes ve ışıktan ibaretmiş!
Şair T. Ayhan ÇIKIN’ın kalbi 2000 yılında artık son demlerini yaşıyordu. Nakil için uygun kalp aranıyordu. Varlık ile yokluk arasındaki bu çizgiyi bir tesadüf belirleyecekti. Ve bir mucize oldu. Asıl kalbin bittiği gün uygun bir kalp bulundu. Gencecik bir delikanlının, Cem Canbay’ın delikanlı kalbi. Biliyor musunuz, kalp bulunduğunda doktorlar arasında şöyle bir tartışma yaşanmış: “Acaba bu yeni kalbi Ayhan Çıkın’a naklederek heba etmesek de daha genç birine mi versek!” Neyse ki şair kendine gelip gözlerini açtığında artık yirmili yaşlarda bir kalbe sahiptir.
Şair, kendisine kalp nakli yaparak ve ona yeniden nefes alma fırsatı ve yine ışığı görebilme imkânı tanıyan, kısaca onu yaşama döndüren doktoraları için de bir türkü söylemiştir.
Ne kadar garip bir dünya değil mi? Bir tarafta doktorlara el kaldıran insanlar, diğer yanda doktorları mitolojik kahramana dönüştüren bir insan. Şaire göre doktorlar, “ışığı beyinlerinde taşıyanlar”dır. Demek istiyor ki ışığa el kaldırırsanız karanlıkta kalırsınız!
11. Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü (Yorumlayan : Aslıhan ÜLKER)
Prof. Dr. Mustafa AKIN
Prof. Dr. Mustafa ÖZBARAN
ve
ekip doktorları için*
Karanlığın ucundaki mumu
Işıktan elleriyle büyütenler
Kalbimin atlasını mehdi elleriyle dokuyanlar
Yüreğimin ücra köşelerindeki kabelere
Elleriyle nice sanemler kuranlar
Kara dikenler üstünde
Kırmızı karanfiller açtıranlar
Doktorlar, doktorlarım benim
Kalbimin ustaları mustafalarım benim
Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?
*
Hadi, Ege’nin incisi İzmir’e gidelim kısa bir süre için.
Aylardan mart olsun, vakit de gece yarısı. Şaşılacak şey, kar yağıyor İzmir’e. Gözlerinizi biraz daha açıp pencereden iyice bakıyorsunuz. Evet, gerçekten karanlığın içinden tane tane beyazlar dökülüyor.
Bu sahneyi yaşasaydınız ne hissederdiniz?
Peki, dışarıya baktığınız oda bir hastanenin odasıysa…
Siz de sessizliğe gömülmüş yalnız bir hastanede beyaz bir odada yalnızsanız bu manzara size ne hissettirirdi?
Hele bir de telefonda en sevgilinizle konuşuyorsanız… Ona ne söylerdiniz?
12. Dışarıda Kar Var (Yorumlayan : Buse BİLLOR)
İzmir’e kar yağıyor
İnce çiçek döküntüleri
-İzliyorum pencereden karı-
Sen yaz akşamlarını seversin bilirim
Kar serpintilerinde ısıtıyorsun içimi
*
Her şeye rağmen hayat yaşanmaya değer ve öylesine güzel ki! Ve bütün güzellikler insan için ise öfke, kaygı, üzüntü ve depresyonun hayatımızda ne işi var? Bakın, aslında halkımız da bunun farkında. Bir Karadenizli şöyle der: ‘Baktun olmay, bakmayacaksun!’ Şair de halkının sesine kulak verir ve o da bir çağrı’da bulunur: Atın gitsin!
13. Çağrı (Yorumlayan : Naime AKDEMİR)
çık sabahın ilk saatlerinde
buluşsun nefesin tan yeliyle
sarsın her yanını gün ışınları
en ücra yerlerinden öpsün sular
uyandır çiçekleri kuş sesleriyle
duymazlarsa
at gitsin
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://blog.milliyet.com.tr/cagri/Blog/?BlogNo=412722
*
Bugün 2012’nin Nisan ayındayız. Hocam T. Ayhan Çıkın’nın yaşı altmışı geçmesine rağmen kalbi henüz otuz beşinde…Yani Cahit Sıtkı’nın dediği gibi yolun yarısında daha. Zihni ise hâlâ pırıl pırıl. Ancak farkında köprünün altından çok suların geçtiğinin. Az da olsa bir yorgunluk var. İşte bu yorgunluk bazen karamsarlığa bazen de umursamazlığa neden oluyor. Hiçbir şey yaşamın hızla akıp gitmesini etkileyemiyorsa ne fark eder ki ayrılık varmış, yokmuş: Nasıl olsa bir varmış bir yokmuş insan!
14. Redd-i Aşk (Yorumlayan : Buse BİLLOR )
boşuna mı çekilir ayrılık acıları
boşuna mı taşınır polenler arı kanatlarında
çiçeklerin meyveye durması boşuna mı baharda
boşuna mı bunca yıl taşıdığım kalp ağrıları
yaşanılası dünyadan kopup gitsem de
fark etmez.
(Şiirin tümü için tıklayınız : http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=107)
*
Şair T. Ayhan Çıkın’ın, şiirlerinden bazılarını sizinle paylaştık. Şiirlerinde başta özgürlük, emek, aşk, barış olmak üzere insanlığı ilgilendiren temel kavramları işlediğini anlatmaya “Özgürlüğün Elleri” şiiriyle başladık ve dedik ki şair yılmaz, yorulmaz bir özgürlük savunucusudur. Her şey değişebilir insan hayatında, kalbi bile! Şair için ise değişmeyen tek şey özgürlük mücadelesidir. Aşkları değişti, mücadelesi asla…
İşte bundan olsa gerektir. Ayhan Hocam, tam bir Türkiye Cumhuriyeti âşığıdır. Bu ülkenin, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen özgürlük mücadelesinin bir eseri olduğunu, çok zor şartlarda kurulduğunu çok iyi bilir. Ve Cumhuriyet’in de türküsünü söyler:
TÜRKÜ (Yorumlayan : Koro)
Barış türkü olmalı dağlarında Anadolu'nun
Zeytin sabrıyla büyütmelisin beyninde Hürriyeti
Yılma!.. dört bir yandan çevrilse de yolun
*
Ve “Bilge Dede” T. Ayhan ÇIKIN, burada paylaşacağımız son şiirini de Cumhuriyet üzerine söylerken Bilge Kağan’dan başlayıp “Korkma” diyerek İstiklal Marşını yazan Mehmet Akif’e ve Mustafa Kemal Atatürk’e kadar gelerek “Ey Türk Gençliği” hitabında zirvesine ulaşan Türk nasihat geleneğine bir halka daha ekler ve haykırır:
CUMHURİYET (Yorumlayan : Koro)
Yürü, ayak izlerinle doldur Anadolu bozkırlarını
Türküler söylensin ülkende, kopmasın kıyamet
Yaşat Kurtuluş'u içinde, bırakma hoyrat ellere
*
Sevgili öğrencim Mert Demir, Ayhan Hocamızın “Yasak” şiirini bestelemiş .
Yasak ( Yorumlayan : Mert Demir)
(Söz: T. Ayhan ÇIKIN, Beste : Mert Demir )
dudaklarına bir kırmızı çizgi çeker gece
ellerime yağmur bulutlarından yağar gözler
sonrasız bir şarkıya durur rüzgarda güller
bir şaşkın yağmuruz yollarında gizlice
*
Sayın Misafirler,
Hocamız, Prof.Dr. ve Şair T. Ayhan ÇIKIN’ın hayatını, edebî kişiliğini ve şiirlerini konu edindiğimiz bu güzel buluşmayı noktalamadan önce konuşmacılarımız Sayın Hocam Hamdi Topçu’ya, Sayın Atila Er’e; şiirleri okuyan sevgili öğrencilerime, bağlamayla bize eşlik eden sevgili öğrencim Mert Demir’e, hocamın hayatını anlattığımız videoyu hazırlayan meslektaşım Dr. Volkan Dayan’a ve tabii ki de Türkçeye ve Türk edebiyatına yazdığı nefis şiirlerle hizmet eden, bu etkinliği hazırlarken her türlü konuda bize yardımını esirgemeyen Sayın Hocam Ayhan Çıkın’a ve son olarak da siz değerli dinleyicilerimize çok teşekkür ediyorum.
Son sözü, duygularını bizimle paylaşması ricasıyla Ayhan Hocama bırakıyorum.
**27 Nisan 2012, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi. Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu Konferans Salonu
<!--[if !supportFootnotes]-->
<!--[endif]-->